18.Bölüm: Asteroit kuşağı

12 1 0
                                    

Asteroit Kuşağı, Mars ve Jüpiter'in yörüngeleri arasında kalan, asteroit yörüngelerinin en yoğun bulunduğu Güneş Sistemi bölgesidir ve Güneş Sistemi'nin oluşumundan kalan toz ve asteroitlerden oluşur. Bugüne kadar yaklaşık 600.000 civarında asteroit ve cüce gezegen burada keşfedilmiştir.

Annemle babam geldiğinden beri Uraz ve Umut hem kahvaltıya hem akşam yemeklerine hep bize geldiler. Annem evimi köşe bucak temizlemiş, hayatımı yeniden düzene sokmuştu. Onun yemekleri solcular arasında popüler olunca evimiz kalabalıklaştı. Babam da onları sevmişti, siyaset konuşmadıkları sürece onları ağırlamaktan da memnundu.

Yine bir kahvaltı günü Uraz ve onun Galileo uyduları bize gelmişti. Annem onlara paçanga böreği yapmıştı, galiba futbolla ilgili konuşuyorlardı. Erkekler zaten ya siyaset ya futbol konuşurdu.

Ben, annem ve Gamze daha derin konulara değiniyorduk. En yeni modalar, magazin ve yemek tarifleri... Elif de evi uzak olduğu için biraz geç de olsa aramıza katıldı, onu Umut'la baş göz edemedik ama şu sıralar Çağrı'yla bakıştığını sezebiliyordum.

Bir demlik çayı daha bitirdik, dedikodularımızı yaptık. Konu yine okula gelmişti. Uraz ve Umut mezun olamamıştı; Elif ve benim de bir senem kalmıştı. Gamze ikisini yaz boyu çalıştıracak, onların da mezun olmasını sağlayacaktı.

Babam onlar gittiğinde bile onlardan bahsediyordu. Onları gerçekten sevmişti, içi rahatlamıştı. Tabii siyasetle coşmadıklarında ben de onları seviyordum.

Okulun açılmasına bir ay kalmıştı, bu son ayı ailemle memleketimde geçirecektim. Saçlarım da biraz olsun uzamıştı, yaram gözükmüyordu. Bedenim iyileştiği gibi sevdiğim insanlarla ruhum da iyileşiyordu.

Son gecemizde Uraz'la birlikte lunaparka gittik. Ben çok ısrar etmiştim, yoksa beyin ameliyatı geçirdiğim için neredeyse beni dışarı çıkarmayacaktı. Ben de yalnız güvenli aletlere bineceğimi söyleyip onu ikna ettim. Elveda çarpışan araba, gondol ve hızlı dönen her şey.

Dönme dolaba, atlı karıncaya bindik. İlkdördün şeklindeki ay bizi koruyup kolluyordu sanki. İçimdeki tüm karmaşık duyguları elimle toplayıp attım, gökyüzüne attım. Yok ettim onları, bir daha görmek istemiyordum. Bana yalnızca güzel duygular bıraktım.

Kalabalıktan kurtulup yürüdük, sokak müzisyenlerine denk gelince dans ettik. Sahile kendimizi bıraktık, bir taşa oturup karanlık denizi izledik.

"Sana zihin sarayımdan bahsetmiş miydim?" Bunu duyar duymaz kahkaha atmıştı.

"Bu kadar çok şeyi bilmen imkansızdı zaten, bir sırrın olduğunu anlamalıydım." dediğinde elini tutup gülümsedim.

"Ben kendime mekan olarak Asteroit Kuşağı'nı seçtim. Uzay boşluğunda, asteroitlerin arasında hatırlamam gereken tüm bilgiler süzülüyor. Bir gün senden gitsem bile sen hep orada süzülüyor olacaksın. Çünkü seni Ceres'le ilişkilendirdim. Ceres Güneş'e en yakın cüce gezegen ve ana asteroit kuşağındaki en büyük gök cismi. O yok olmadığı sürece sen de yok olmayacaksın içimde." Ondan kopamıyor oluşumun en büyük sebebi buydu işte. Yeşil gözlerini ben bıraksam bile o beni bırakmazdı.

"Ben de seni asla unutmayacağım sevgilim." Avcuyla çenemi kavradı, onun yüzüne bakmamı sağladı. Dudaklarımız özlemle birbirine sarıldı. Ayrıldıklarında başımı göğsüne yasladım. Karanlık denizin ıssız dalgalarını birlikte dinledik.

"Peki neden Ceres? Özel bir anlamı var mı?" Bunu soracağını çok iyi biliyordum, onu ne kadar iyi tanıdığımı bir kez daha hatırladım.

"Ceres aynı zamanda doğurganlık ve annelikle ilişkili bir tanrıça. Bir gün evleneceğiz ve çocuklarımız olacak. Bugüne kadar vücudum birini gördüğünde hiç bu kadar coşmamıştı, biyolojik olarak kesinlikle senden üremek istiyorum." Heyecanla ona baktığımda kaşları çatılmış, yüzü kızarmıştı. Bu utandığı anları bir yerlerden hatırlıyordum. Eldivenlerimi getirdiğini iddia ederek yanıma geldiği gün de bunları konuşmuş, o yine utançtan kızarmıştı. Bu zamanlarda daha sevimli oluyordu.

"Bu bir evlilik teklifiyse yine hiç romantik değilsin. En iyisi ben sana bir şiir okuyayım." Gülümsedi, şiir okumasına izin vermeden araya girdim.

"Benimle Amerika'ya gelmek istemezsin, değil mi?" Yüzü düştü, nefret dolu gözlerini benden kaçırıp denize baktı.

"Yapamam, üzgünüm. Benim ideallerim seninkiyle aynı yerde kesişmiyor." Benimle gelebilmesi için Amerika'ya komünizm gelmesi gerekiyordu anlaşılan. Ya da benim burada kalmam için buraya da NASA benzeri bir uzay dairesi kurulmalıydı. Acaba hangisi daha önce gerçekleşecekti?

"Biliyorum. Ama bir gün yollarımız yeniden kesişirse..." Bu sefer ben onun yüzünü tutup bana bakmasını sağladım. Dediklerimi tamamlayamadan araya girip tebessüm etti.

"İşte o zaman ben sana çok romantik bir evlilik teklifi edeceğim. Nasıl bir yüzük tercih edersin?" Elini sımsıkı tuttum, yavaşça omzunu vurdum.

"Meteor taşından bir tektaş olacak hali yok ya, hem ben ne anlarım yüzükten?" dediğimde alnımdan öptü. Ben de yeniden göğsüne başımı yasladım.

"Çocuklarımızın adını ne koyacağız? Umarım Yuri Gagarin falan demezsin." Bunu der demez kahkahayı patlattım, galiba bir çocuğum olduğunda adını ne koyacağımı hiç düşünmemiştim.

"Sen Karl Marx ya da Che Guevara koyalım demezsen ben de böyle bir şey demem, merak etme." Sustuk. Etraf yeniden sessizleştiğinde onun sol elini elime aldım. Dışındaki yara izinde parmaklarımı gezdirdim. Beni hastaneye kaldırdıkları ilk gün elini duvara vurmuş, kemiğini çatlatmıştı. Benim çatlak sevgilim.

"Bana söz vermeni istiyorum. Bu yaz çok çalışacaksın ve seneye mezun olacaksın." Saçlarımı kokladığını hissettim, gözlerimi kapattım. Söz verdi ve o sözlerini daima tutardı.

"Seni devrim kadar seviyorum." dedi saçlarımı okşarken.

"Seni uzay kadar seviyorum." dedim elindeki yara izini okşarken.

İdeallerin PeşindeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin