22.Bölüm: Mesned

10 1 0
                                    

Mesned: İsnad edilen şey; dayanılan şey; dayanak; rütbe

Biz birlikte top oynadık ve üzerimizi kirletip hasta olduk, gizlice dondurma yemenin heyecanını yaşadık, düşüp dizlerimizdeki yara kabuklarını soyduk. Ortaya çıkan kanı birleştirip kan kardeşi olduk. Bayramda şeker topladık, biber dolmasının kabuklarını hep ayırdık, uçurtma uçurduk, leblebi tozu yedik, balık besledik, yıldızları saymaya çalıştık, karınca yuvasının önüne ekmek ufaladık, çizgi film izledik, halı desenlerinde pür dikkat yürüdük, bisiklete bindik, torpil patlarken koştuk, masal kitabı okuduk, fotoğraflarda eksik kalmış dişlerimizi gösterecek kadar gülebildik.

Resim defterine çizdiğimiz evin bacasından duman çıkardık ve bir gün o evde yaşadığımızı hayal ettik. Aynı idealleri benimsedik, aynı yoldan hiç ayrılmadık. Polislerden birlikte kaçtık, birlikte dayak yedik, son kalan lokmamızı paylaştık. Hayal ettiğimiz evi satın almıştık ama şimdi o eve bir daha gelmeyecekti.

Deniz beni tuttu, Çağrı bana bir sandalye getirdi. Oturdum, derin bir nefes aldım. O ölmüş olamazdı, yalan söylüyorlardı.

"Olmaz, Umut olmaz. O ölmüş olamaz. Ben yapamam, onun ölümünü kaldıramam." Karşımdakiler ciddiydi, şaka yapmıyordu. Kalbime giren ağrı yüzünden elimi oraya götürdüm, boğulmaya başladığımı anladığımda korkuyla Deniz'e doğru atıldım. Nefes alamıyordum, gözlerim kararıyordu. Beni sakinleştirecek kişi artık benimle değildi. İki kişi kolumdan tuttuğunda beni aşağıya indirdiler, arabaya bindik.

Uyandığımda bir hastane odasındaydım, kalp spazmı geçirmişim. O geceyi orada geçirdim. İkindi vakti de mezarlığa... Ben bugün kardeşimi toprağa verdim. Mezar taşında benim yazdığım şiirlerden birinin yazılmasını istemiş, annesine bunu söylemiş.

Onu kıramazdım, en güzel şiirimi onun için yazdım, mezar taşına yazılacak olanı da ben yazdım.

Devrimi sürdüren, düşmanın acizliğini fark ettiğinde alev alan gözler içine çekildiği karanlıkta hep aydınlık kalacak.

Deniz kendisi için bir mabet istememişti ama Umut hep dillendiriyordu. İleride onun mezarına devrimciler ziyaret etsin istiyordu. Etrafıma baktım, onun için sloganlar atılıyordu. Umut hatırlanacaktı, dilediği gibi devrimciler onu ziyaret etmeye gelecekti.

İnsan, çok karmaşık ve anlaşılması zor canlılardır

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

İnsan, çok karmaşık ve anlaşılması zor canlılardır. Çünkü hayatlarına çok fazla anlam yüklemiş ve hayatına taşıyamayacağı kadar kavram sokmuştur. Ahlak, hukuk, gelenek... Ancak bunlar doğru çalıştığında istediğimiz hayatı yaşamak mümkündür. İstediğim hayat... Ben şu anda yaşamak istemiyordum.

Kardeşimin cenazesinde son dakikaya kadar kaldım, yanına oturdum. Henüz bir mezar taşı yoktu, yazmasını istediğim şeyi Deniz'e söylemiştim. Yani ben olmadan da benden istediğini gerçekleştirebilecektim.

Kamer'i mahveden o şerefsizi öldürdüğümüz gün bana söylediğini hatırladım. Umarım ondan aldıklarını bir gün senden almaya gelmezler. Gelmişlerdi, onu da benden almışlardı.

Agos gazetesi önünde bana zorla söz verdirmişti. Kendine bir şey yapmayacağına söz verirsen rahat bırakırım seni, işimi yapmaya geri dönerim. Ben o gün söz vermeseydim o yine benimle kalacaktı.

O gün mezun olmasaydım annemin ölmeyeceği gibi. Daha erken yanına gelseydim Kamer'e bir şey olmayacağı gibi. Kamer'den daha erken ayrılmalıydım, anneme dikkat etmesini söylemeliydim, Umut'a asla söz vermemeliydim.

Son kez bir sigara yaktım, kardeşimin isminin yazdığı tahtaya baktım. Şimdi burada olsa ne derdi acaba? Tahmin edeyim şimdi bana Turgut Uyar'ın şiirini okurdu:

Bu dünyada yediğimiz ekmekler
içtiğimiz sular
dizlerimizdeki bu güç
derimizdeki tad
karşı koymak içindir
kaçmak için değil...

Özür dilerim kardeşim, kaçmak zorundayım. Sensizliğe dayanmam mümkün görünmüyor. Yalan söyleme, benim yerimde olsan sen de aynısını yapardın.

Deniz Gezmiş veda mektubunu söyle bitiriyordu:

-Son anda yaptıklarımdan en ufak bir pişmanlık duymadığımı belirtir seni, annemi ve kardeşimi devrimciliğimin olanca ateşiyle kucaklarım...

Annem bizim eve gelip dağınıklığımızdan yakınamayacak, bizim için en az üç çeşit yemek pişiremeyecekti. Ama eğer diğer taraf varsa her ikimizi de yeniden ziyarete gelirdi. Belimden Umut'un tabancasını çıkardım, gökyüzüne sonsuza dek baktım. Tabancanın namlusunu boynuma yerleştirdim. Hoşça kal Beyazıt'ın ağaçları, faşist iktidarında boğulan kökleri... Hoşça kalın.

Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür
ve bir orman gibi kardeşçesine

Tetiği çekeceğim sırada zaten gücü kalmamış elimden silahı Deniz hiç zorlanmadan benden almıştı. Çabaladım ama yapamadım, tekrar o demir parçasını tutamadım.

"Tamamen içgüdüsel olarak ve sadece kendi çıkarların doğrultusunda hareket eden bir korkaksın sen ve tarih korkakları yazmaz!" Bana bağırışlarını umursamadan ayağa kalktım, tabancayı ondan almak zorundaydım.

"Bir korkak olduğumu düşünüyorsan beni sen vur Deniz, ama yalvarırım daha fazla nefes almama izin verme. Onsuz yapamayacağımı sen de çok iyi biliyorsun." Sefil haldeydim, bir süre beni incelediğinde vicdanı olan herkesin vereceği kararı vermişti.

"Peki. Şimdi eve gidelim, Umut'un eşyalarıyla vedalaş. Seni orada öldüreceğim, acılarından kurtaracağım. Tamam mı?" Kalbimdeki ağırlık kalktı, büyük bir minnettarlıkla sarıldım ona. Teşekkür ettim ona. Çok teşekkür ederim.

                                               ☭

Evimize vardım. Resimlerde bacasından duman çıkan evimize. Deniz oturma odasına gitti, ben de kardeşimin odasına geçtim. Dolabını açtım. Kışın yine giyilmek için bekleyen asker parkasına dokundum. Masasının üzerinde bir sürü haber yazıları vardı, gazete onun mirasıydı, oraya çok emek vermişti.

Yatağına oturdum, yastığını kucağıma aldım. İkimiz de aynı şampuanı ve parfümü kullanıyorduk, yani o da benim gibi vanilya kokuyordu. Bir süre yatağında uzandım, anılarımızı baştan yaşadım.

Mutfağa geçtiğimde buzdolabını açtım. Kalan bir tencere makarnayı masaya bıraktım. Umut domatesli makarna yapmıştı. Bu makarnayı o yapmıştı. Ağlayarak çatalımı makarnayı sapladım, zorla çiğneyip yuttum. Kursağımdan zor geçmişti, bu da bir idam mahkumunun son yemeğiydi.

 Kursağımdan zor geçmişti, bu da bir idam mahkumunun son yemeğiydi

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Zil çaldığında hareketlenmedim, zaten Deniz açardı. Saniyeler sonra mutfağa dalan tanımadığım iki kişiye şaşkınca baktım. Onların arkasında babam ve Deniz. Umut olsaydı beni alıp götürmelerine izin vermezdi.

Anlamsız varlığımın acı verici bir şekilde farkına varmamı sağlayan acımasız gölgeydi onun ölümü. Şimdi de nefret ettiğim tüm insanlar ölümün beni alıp götürmesine izin vermemişlerdi.

İdeallerin PeşindeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin