28.Bölüm: Ignorantia juris non excusat

8 0 0
                                    

Ignorantia juris non excusat: Bir kişinin kanunu bilmemesinin, tek başına o kişiyi sorumluluktan kurtarmayacağına dair bir hukuk ilkesidir.

Deli hastanesinden taburcu olmamın şerefine evimde rakı balık meze gecesi düzenledim. En yakınlarımı çağırdım, yüzlerce sosyalist arkadaşımı evime çağıracak kadar hazır hissetmiyordum.

Yaklaşık bir ay sonra Gamze ve Deniz evleniyordu. Bizler üniversitenin ilk yılı tanışmış, bir anda birbirimize bağlanmıştık. Durgun gibiydim, onları kendi ellerimle everiyormuş gibi hissediyordum.

"Bir sen bekar kaldın, deli hastanesinde birini bulamadın mı?" diyen Çağrı yine tüm patavatsızlığını kullanmıştı. Bilmediği için ona kızmaya hakkım yoktu.

"Bulmuştum ama kaybettim." Yutkundum ama kalbimdeki ağırlık hiç geçmedi.

"Kamer yabancı birini bulmuş, yakında Amerikan vatandaşı olup etrafa demokrasi dağıtmasın sakın." deyip kahkaha patlattığında masadaki herkesin yüzü düşmüştü. Yanında oturan Elif onun omzuna vurduğunda Çağrı da ne yaptığını anlayıp hemen su içmeye yöneldi.

"Yine saçmalıyor işte, sen takılma." Deniz böyle demişti ama yalan söylediği suratından anlaşılıyordu. Hiçbir şey demeden yoğurtlu pancar mezesini masadan alıp tabaklara paylaştırdım. Rakının yanında en çok bunu seviyordum. Gamze Girit ezmesini alıp aynı benim gibi o da tabaklara paylaştırdı.

"Nikah şahidimiz olmaya hazır mısınız?" Kesinlikle açtığı konu dikkatimi dağıtmamıştı.

"Ben hazır değilim, henüz yapacağım şakayı bulamadım." dedi Çağrı ağzına çiğ köfte atarken.

"Aman sen şaka yapma, evlenmeden boşanmamıza sebep olursun." Gamze'nin bu çıkışını umursamış görünmüyordu.

"Ne yani sonsuza dek patates yiyeceğinizi insanlar öğrenmesin mi? Bir de fıkra buldum, onu mutlaka anlatmalıyım." Deniz daha fazla dayanamadı ve sinirle son noktayı koydu.

"Valla sizin düğününüzde 'son pişmanlık neye yarar açarım', beni dellendirme!" Elif ve Çağrı korkuyla birbirine baktığında konuyu hemen kapatmak adına kadehleri havaya kaldırdılar.

"Uraz'ın tekrar aramıza katılması şerefine!" Bardakları tokuşturduk, bir yudum aldık ve sessizliğe gömüldük. Deniz'e kaş göz yaptığımda ayağa kalktı ve içeri gitti. Ben de elime birkaç tane boş tabak alıp mutfağa doğru yürüdüm. Koridordan mutfağa geçtiğimizde kapıyı kapattım ve sessizce konuştum.

"Umut'un günlüğünün tamamını okuyamadım, beni rahatsız edecek şeyler var mı?" Yüzü anında düştü, bana dikkatle baktı. Neyden ne kadar etkileneceğimi çok iyi biliyordu.

"Okumamak senin için daha iyi, seni o kadar kıskanmış ki ileri gitmekten çekinmemiş." Korkuyla yutkundum, sırf gözlerimin dolduğunu fark etmesin diye lavabodaki bulaşıkları sudan geçirmeye başladım.

"Fiziksel olarak mı?" diye sordum titrek sesimle. Okuduğum son satırlar yüzünden duyacağım cevaptan çekiniyordum. Deniz ise anında beni sakinleştirdi.

"Öyle değil, sana zarar verecek bir şey değil. Kamer'i öldürme planları yapmış. Ve..." Öldürme planları mı yoksa bana dokunulması mı beni daha çok rahatsız ederdi? Bilmiyordum, Deniz ise durduğu yerde kıpırdanıp vereceğim tepkiyi hesaplamaya çalışıyordu.

"Kamer'i dövmesi için Turgut'un bir arkadaşı aracılığıyla para vermiş. Ülkücüler paraya bayılır, biliyorsun." Her şey çocukluk arkadaşımın suçuydu yani. Bulaşık süngerini sinirle sıktım, lavabodaki bıçağı elime alıp bu metal soğukluğu dikkatlice inceledim.

İdeallerin PeşindeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin