Kesit

1.4K 192 96
                                    

Osman, gözleri dolu dolu ama bir o kadar da mutlu bir şekilde yürüyordu rehabilitasyon merkezinin koridorlarında. Okan ve komiser Fethi hariç kimseler daha bilmiyordu karısını ve oğlunu bulduğunu. Babasına süpriz yapmak istemişti. O yüzden havaalanından doğruca babasının kaldığı özel rehabilitasyon merkezine gelmişti karısıyla ve akıllı oğluyla birlikte. Akın, annesinin güzel yüreği sayesinde dedesini de Okan amcasını da tanıyordu... Amcasıyla görüntülü olarakta konuşmuştu. Okan bile şaşkına uğramıştı kendisini tanıyan yeğeniyle ve çokta mutlu olmuştu, yengesinin güzel karakterine bir kez daha hayran olmuştu.

Osman, zaten onca olana rağmen oğlunu, babasına ve ailesine karşı kinlendirmeyip, nefretle büyütmeyip en güzel şekilde tanıtmış olduğu için karısının ayaklarına kapanmak istiyordu. Kucağında ki yakışıklı ve akıllı oğluna bakarak derin bir nefes alıp, daha sonra kolunda ki güzel karısına bakıp " gonca gülüm oğlum benimle araya yıllar girmesine rağmen bu kadar iyiyse senin sayende... Hakkın nasıl ödenir inan ki bilemiyorum... Babam da çok mutlu olacak torununun O'nu tanımasına... Okan zaten, yengem bir tane abim...deyip duruyor..." dedi.

Asiye hep koruduğu o hanım hanımcık tavrıyla tatlı ve efsunlu bir gülüş sunarak " ben bir anneyim Osman'ım ve evladımızın bir zehirle büyüyüp hayatını zindana çevirmesini asla ve asla istemiyorum... Bunun kimyasal bir zehiri bile isteye canından çok sevdiğin evladına içirmekten ne farkı olurdu ki?" Dedi.

Osman karısının gözlerine sevda yüklü bakarak " sen canıma, can suyu olan kadınım... Huzurum, en kıymetli hazinem..." dedi. Görevlilerden babasının odasında olduğunu öğrendiği için yıllar yılı sürekli geldiği ama babasının yüzüne dönüp bakmadığı kapıyı tıkladı elleri titreyerek ve gözlerinden yağmur yağıyor gibi yaşlar akarak.

Asiye kocasının gözyaşlarına bakıp iç çekerek " küçük bir oğlan çocuğu gibi kocam şu anda... İçinde o küçük Osman hep kalmış, bedeni kocaman olsa hatta 35 yaşında bir bilim adamı ve profesör olsa dahi... Fatih babam, Osman'ı böyle yalnız bırakmakla çok hatalı bana göre sebep ne olursa olsun... Bir anne ve baba evladından böyle kolay kolay vazgeçmemeli... Bir insan kaç yaşında olursa olsun, mesleği ne olursa olsun anneye ve babaya ihtiyaç duyar... Osman'ın anne ve babası da yaşarken öksüz ve yetim koymuşlar her anlamda..." dedi içinden yüreği yana yana. Bu dünyadan göçüp gitmiş olsalar dahi anne ve babasına bir kez daha şükretti. Çünkü gerçekten ana gibi bir anayla, baba gibi bir babayla büyümüşlerdi.

Fatih bey yine tekerlekli sandalyesinden İstanbul'un manzarasını izliyordu hüzünlü bir şekilde. Kapısı tıklayınca yine görevlileri sanarak " girin " der demez Osman daha çok ağlayıp oğlunu öperek " aslanım, şimdi önce sen gireceksin dedenin yanına... O seni çok seviyor ve çok özlemiş..." deyip yere indirip üzerini düzeltip tekrar öperek " sen benim dedenle barışma güvercinimsin oğlum..." dedi.

Akın ağlayan babasına bakarak
" baba, dedem de senin baban ya sende, benim senin olmadığın zamanlarda ağladığım gibi mi ağlıyorsun baban için" der demez Osman hıçkırarak " nasıl da özetledin şu içinde bulunduğumuz ilginç ve acı dolu durumumuzu aslan oğlum... Seninle biz çok şükür Rabbim'e ki kavuştuk, bitti hasretimiz... Şimdi de benim babamla kavuşmam var yavrum..." deyip kapıyı açarak sessiz bir şekilde " hadi bakalım oğlum git dedenin yanına " dedi. Akın gülerek odaya girince Osman kapıyı hafif kapattı babası görmesin diye. Asiye gözleri dolu dolu üzgün kocasının elini tutarak " inşaallah bugün buradan Fatih babamı bir şekilde alıp evimize gideceğiz Osman'ım... Sen üzülme yeter ki..." dedi.

Osman karısının gözlerine bakarak
" buna inanıyorum gonca gülüm. Babam beni affetmemiş olsa dahi senin için ve oğlumuz için gelmeyi kabul eder diye düşünüyorum..." dedi.

Fatih bey ardından duyduğu küçük adım seslerini merak ederek başını döndürüp bakınca karşısın da gördüğü güzel ve temiz yüzlü, temiz  giyinimli, yakışıklı oğlan çocuğuna bakarak " bu yüz çok tanıdık bana " deyip yutkunarak " sanki Osman'ımın küçüklüğü gibi " deyip heyecanla çarpan yüreğiyle dikkatle çocuğu süzdü " ama bu çocuk dört beş yaşında vardır mutlaka. Benim torunum daha üç yaşında ki " diye düşünerek yönünü döndürüp " sende kimsin yakışıklı küçük adam ?" Dedi.

Akın resimlerden gördüğü dedesine bakarak " sen niçin bu sandalyede oturuyorsun? Benim bir arkadaşım vardı O'nun babannesi de böyle sandalyeye oturuyordu... Yürüyemeyeler böyle sandalyede otururmuş... Anneme sorunca bana anlatmıştı... ' Özel insanlar oğlum O'nlar... Biz O'nlara yardım etmeliyiz ve üzmemeliyiz...' demişti. Sende mi özel insansın? " dedi tebessüm ederek.

Fatih bey karşısında ki dilbaz ve akıllı oğlun çocuğuna bakarak " sen buraya birisini ziyarete gelenin çocuğu olmalısın... Yoksa kayıp mı oldun yavrum ?" Der demez Akın dedesinin önüne gelerek " ben kaybolmadım ki... Annem ve babam dışarıdalar dede " deyip kocaman gülümseyerek dedesinin elini tutarak öpüp alnına koydu annesinin öğrettiği gibi.

Fatih bey gözleri dolu dolu " el öpenlerin çok olsun yavrum " deyip çocuğun simsiyah gür ve parlak saçlarını okşayarak " senin adın ne yavrum?" Dedi.

🌿🌿🌿🌿

Sizce bundan sonra neler olacak yorumlarınızı bekliyorum inşallah...

Sabr-ı Sükût 4.Seri (Ahde Vefa Asiye)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin