36

637 90 4
                                    


Zayıf bir fısıltı kulaklarımı gıdıkladı.

Şu an çok yakınımda olan Lakis beni tutuyordu. Alnını kapatan saçları, saçlarının altındaki dümdüz burnu ve zarif kıvrımlı dudakları gözümün önünde net bir şekilde duruyordu.

Boğazı az çok iyileşmişti bu yüzden yazmadan da kısa cümleler kurabiliyordu. Tabii sesi hâlâ biraz pürüzlü çıkıyordu, bu yüzden bu gibi kağıt kalem kullanamadığı durumlarda söylediği şeyler sınırlıydı.

Lakis beni tek koluyla tuttu ve nazikçe yere indirdi.

"Ah...teşekkür ederim."

Nedense biraz garip hissettirdi ama önce teşekkür ettim.

Lakis sessizce beni izledi ve gözleri verdiği ince gülümsemeyle kısıldı. İnsanları büyüleyebileceğine inandığım muazzam güzellikte bir gülümsemeydi. Aynı zamanda bana, onunla dövüştüğüm zamankinden daha farklı bir tehlike hissi verdi. 

Lakis az önce olanlar yüzünden biraz dağılmış olan saçlarımı toplamaya başladığında bu his iyice çoğaldı. Yukarıdan bana bakan gözlerinden miydi, saçlarımda yavaşça hareket eden ellerinden miydi, yoksa tişörtünün yukarısındaki belirgin adem elmasından mıydı bilmiyorum ama sanki hepsi kadınsal hormonlarımı tetikliyordu.

Gözleri gözlerimle ikinci defa buluşunca bunun durumla hiç de uyuşmadığını düşündüm.

Eğer Annmarie'ye romanda böyle davranmış olsaydı başrol erkek Lakis Avalon olmaz mıydı...?

Bu düşünce, o onun bunun çocu...yani romandaki aşktan bir haber olan yabani insan Lakis Avalon'a biraz acımama sebep oldu.

Tık! Tık!

"Yuri abla."

O sırada dışarıdan birisi seslendi. Sabahın erken saatlerinde birinin bana uğraması oldukça nadir bir durumdu. Ama duyduğum ses tanıdık geliyordu.

Kapıya doğru ilerlerken Lakis'in bakışlarında anlık bir soğuma hissettim. Yüzünden bu tarz ifadeleri hızlıca sildi ama bakışlarının soğumasının sebebi rahatsız edilmek hoşuna gitmediğinden olmalıydı. Ancak hemen kendini toparlamış ve zararsız görünümüne geri dönmüştü.

Hızlıca dış kapıya doğru yürüdüm. Kapıyı açtığımda gelen parlak gün ışığı evin içini doldurdu.

"Merhaba Yuri abla. Günaydın."

Kapının önünde parlak gümüş saçlarına kurdele takmış, beyaz elbiseli bir kız duruyordu.

Bu Hestia'ydı, onu en son festival günü görmüştüm. Her zamanki gibi sevimli yüz hatlarıyla tıpkı ablasına benziyordu. Ancak Annmarie Hestia'nın aksine daha çok mimik kullanıyordu, bu yüzden etraflarına yaydıkları enerji birbirinden farklıydı. Hestia etrafına kendi yaşıtlarından farklı olarak sakin ve olgun bir aura yayıyordu.

"Merhaba. Gördüğüm üzere erkenden kalkmışsın Hestia."

"Yetişkin olunca doğal olarak sabahları erken uyanıyorsun."

Şimdi bile Hestia bir yetişkinmiş gibi cevap veriyordu. Fakat 12 yaşında bir çocuk olarak kendisini yetişkin olarak tanımalamasının onu daha çok çocuk gösterdiğinin farkında değildi.

Ama dürüst olacağım, bu küçük kızla bu tarz bir konuşma yapıyor olmaktan nefret ettiğim söylenemezdi.

"Pek öyle sayılmaz. Her yetişkin sabahları erken kalkmaz."

"Gerçekten mi?"

"Evet. Ben kişisel olarak dışarı çıkmak zorunda olmadığım günler geç kalkmayı tercih ediyorum."

You've Got The Wrong House VillainHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin