43

490 60 2
                                    


Yuri'nin Hestia'ya verdiği çiçekler, Hestia'nın Annmarie'ye vermek istediği çiçekler kadar güzel ve canlı görünüyordu. Hestia soruyu sorarken gözleri hafiften yaşlanmıştı.

Yuri Hestia'nın gözlerine aynı hizadan bakabilmek için dizlerini eğdi ve başını salladı.

"Mhm. Bugün başına korkutucu bir şey gelmiş olmasına rağmen olaylarla bir yetişkin gibi başa çıktın. Bu yüzden bunlar sana. Kime istiyorsan ona ver."

Yuri'nin ifadesinde de sesinde de her zamanki gibi tek bir duygu kırıntısı dahi yoktu ama dedikleri çok tatlıydı. Tıpkı bile isteye almaya gittiği, şu an Hestia'nın kucağında olan çiçekler gibi...

Hestia, ilk bakışta soğuk gözüken görünüşüne rağmen yan evlerinde yaşayan ablanın ne kadar iyi kalpli ve nazik biri olduğunu biliyordu.

"Teşekkür ederim..."

Yuri'ye teşekkür ederken Hestia'nın gözlerinden yaşlar dökülüyordu. Yuri de biraz Hestia'nın başını okşamak için elini kaldırdı.

"Abla!"

Ardından Yuri ayrılmak için doğrulduğunda Hestia onu tuttu.

"Bunları alabilirsin."

Küçük ellerinde Yuri'nin ona verdiği çiçeklerin yarısı kadar olan bir buket tutuyordu.

"Bana kime istiyorsam ona vermemi söyledin bu yüzden...sana da vermek istiyorum, Yuri abla."

Hestia'nın yanakları, o ayaklarını yere sürterek mırıldanırken kırmızıya dönmüştü. Bu kadar belli olmasının sebebi her zaman olgun bir ifadeye sahip olmasından kaynaklı değil şu an Annmarie'nin tıpkısının aynısı gibi gözükmesiydi.

Yuri Hestia'nın kendisine uzattığı çiçek buketine bakmak için bakışlarını eğdi ve almak için elini uzattı. Şimdi ellerinde çiçekçiden getirdiği buketten daha küçük bir buket tutuyordu.

Ama nedense Yuri'ye, Hestia'nın verdiği buket daha büyük ve daha güzel gelmişti. Belki de bunun sebebi artık kalplerinde birbileriyle keyifli duygular paylaştıkları içindi.

"Teşekkür ederim."

Belki yalnızca bir ilizyondan ibaretti ama Hestia'nın gözlerine yansıyan yüzde zayıf bir gülümseme belirdi.

Ardından Yuri klinikten ayrıldı.

Evine doğru yürüyen adımları bu sefer öncesinden daha hafifti.

—Lakis bu, şu kadının evi değil mi?

Müzayede evlerinin altını üstüne getiren Lakis Yuri'nin evine gün batımı civarında varmıştı. Doğal olarak, her zaman yaptığı gibi ön kapıyı değil de arka pencereleri kullanmak için ilerledi.

Ancak bulunduğu çatıdan aşağı baktığında bir tane piçin Yuri'nin evinin önünde sürttüğünü gördü. Bu piç eline bir de bazı aletler almış Lakis'in dışarı çıkmak için kullandığı pencereyle uğraşıyordu. 

Lakis gözlerini kıstı, kollarını da birbirine bağlayıp bir süreliğine bu şüpheli adamı izledi.

Adamın hareketlerine bakarsak bu pencere açma işine oldukça aşina olduğu belli oluyordu. Ama yeraltı dünyasında her türlü uzmanını görmüş Lakis'in gözünde bu adam anca bir kolay lokma ederdi. Bu yüzden bu adamın Carnot'tan kendisini aramak için gönderilmiş olma ihtimali sıfıra düştü.

Lakis çatıdan, yere basınca çıkacak olan sesi bastırma zahmeti bile duymadan, aşağı atladı.

"Hk!"

Şüpheli adam Lakis'in aniden ortaya çıkmasıyla birlikte şaşkına döndü. Etrafta kimseyi hissetmediğine emindi.

Sinirleri bozulan Lakis adamı yakasından tutup duvara yapıştırdı.

"Neden buralarda bir sıçan dolaşıyor?"

"Ack...!"

Adamın acı dolu haykırışı Lakis'in kulaklarında beklediğinden çok daha yüksek yankılanmıştı. Bu yüzden Lakis sussun diye adamı bir kez daha duvara çarptı. Çok hızlı gerçekleştiği için adamın görebildiği tek şey kırmızı gün batımında parlayan soğuk bir çift mavi göz oldu.

Sinir bozukluğu ve bıkkınlık tonlamasını beraberinde taşıyan ses garip bir basıncın hakim olduğu havada yankılandı:

"Bir sıçanın dolaştığı yer lağımlar olmalı. Sen niye burada, benim karşımdasın? Bu seni ezmek istememe sebep oluyor."

Lakis hâlâ tam anlamıyla iyileşmemişti bu yüzden sesi daha kaba çıkıyordu, bu da dediklerinin kulağa daha tehditkâr gelmesine sebep oluyordu. Adam Lakis'in elinden kurtulmaya çalıştı. Ancak Lakis'in boğazına dayadığı sıkı tutuştan kurtulması imkansızdı.

"Seni yakalamamış olsaydım eminim şimdi pencereyi açmış olurdun."

Keskin, soğuk mavi gözleri adamın yüzünü bir bıçak gibi delip geçiyordu.

Lakis tutuşunun sıkılığını azıcık hafifletti ve adam sonunda nefes alabildi. Havayı ilk içine çekişinde öksürmeye başladı ve yere düştü. Ama Lakis'in kendisine doğru ağır bir adım attığını işittiğinde, korkudan sıçradı ve hemen bağırdı:

"B-bu bir yanlış anlaşılma...!"

Bunun üzerine Lakis durdu ve başını eğdi.

"Yanlış anlaşılma?"

"E-evet! Ben ev sahibiyim!"

Bunu duyduktan sonra Lakis adamın görünüşüne şöyle bir baktı. Ama adamın kıyafetleri bir kenara, dediği şeyin doğru olup olmadığının anlaşılması imkansızdı. Ayrıca, işin aslı, bu adamın ev sahibi olup olmaması Lakis'in pek de umrunda değildi.

Ancak adam kimliğini söyleyerek bu işten sıyrılabileceğini sanmış olacak ki artık kendisini utanmaz bir tavırla açıklamaya başlamıştı.

"Bırak beni! Ben sadece bu evin bozulmuş penceresini onarmaya çalışıyordum..!"

Adam gevezelik yapmayı bitirdikten sonra Lakis kayıtsızca sordu:

"Niye kaçtın o zaman?"

"Ç-çünkü sen bir anda nereden olduğunu bilmediğim bir yerden zıpladığın için korkmuştum!"

—Adama bak, resmen yalan tükürüyor. Lakis, önce bir dilini kes lütfen.

Parazit ilgisiz bir ses tonuyla daha fazla dinlemeye gerek olmadığını söyler gibi konuştu.

Lakis de buna katılıyordu. Sonrasında, konuşmaya başlamadan önce artık sıkıldığını belli eden üstünkörü bir nefes aldı.

"Bana bak, sıçan. Elinde kullandığın o duvar ezme aleti tamir için kullanılmıyor."

Sonrasında adam nasıl duvara yapıştırılıp boğazının sıkıldığını bir kez daha hatırlarken kekeleyerek konuşmaya başladı:

"S-sen yanlış g-gördün..."

Lakis'in yüzünde ince bir gülümseme ortaya çıktı. Nedense uğursuz bir his yarattığından adam yerinden sıçradı. Lakis de o an adamın elini yakaladı. Kırmızının tonlarına boyanmış havaya yalandan bir sevinç narası yayıldı.

"Oh, yani bana, gözlerin iyi görmüyor, diyorsun..."

"..!"

"Birinden bu kadar kırıcı bir şey duymayalı uzun zaman oluyor. Darıldım."

Lakis adamın elindeki parmaklarından bir tanesini hiç insaf göstermeden kırdı.

You've Got The Wrong House VillainHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin