53

365 52 24
                                    

Biraz pişman oldum.

Sessizce girmenin ne anlamı var?

Birisinin binaya bu kadar sevinçle dalacağını bilseydim, içeri girmem vaktimi bile almazdı. Ama benim için de hâlâ çok geç sayılmazdı.

Hemen kapıya keskin ağlar yolladım. İsteğim üzerine ince ipler kapının arasındaki dar alana girdi ve kapıyı açmaya başladı.

Çat!

Kilidin kırılmasıyla tuzakların harekete geçmesi bir oldu.

Bana doğru gelen zehirli oku yönünden saptırdım ve duvarda gerçekleşen patlamadan kaçındım.

Neredeyse aynı anda koridordaki yer çöktü.

"Bunları daha iyi yapmaya başlamışlar."

Çok da umursamadan düşünürken bir yandan da tavana sabitlediğim ipten destek alarak zıpladım.

Bir süre sonra tüm koridoru kaplayan toz bulutu kayboldu. Çöken koridorun yeri artık, sivri uçlu, diken şeklindeki demirlerle doluydu.

Bu tasarımın altında kim olduğunu bilmiyordum ama bu oldukça klasik bir tuzaktı. Elime doladığım ağı parçalanmış kapıya doğru uzattım ve vücudumu o yöne doğru attım.

Ardından kapıyı tekmeleyip içeri girdim. Binanın içi çok gürültülü olduğundan çıkardığım sesi duyan kimse olmamış gibi görünüyordu. Ayrıca birileri duymuş olsaydı bile gardiyanların buraya gelmesinin epey bir zaman alacağından emindim.

Duyularımı güçlendirdim ve etrafıma bakındım, fakat odanın merkezindeki belli belirsiz nefes alış hariç başka birinin varlığını hissedemedim. Yerde bulunan bir tüye basarken ileri doğru bir kaç adım attım.

Odada asılı duran büyük bir kafes vardı. Ve içinde aradığım kişi bulunuyordu. Ancak kendisi berbat görünüyordu. Kanatlarındaki tüyler tamamen koparılmıştı ve her tarafı kan lekeleriyle doluydu.

Kafesin dışarısında sallanan kollar yerinden oynadı ve üzerine takılı olan demir prangalar ses çıkardı. Kafesin içindeki kadın kafasını kaldırdığında dalgalı, mavi renkli saçları da kendisiyle birlikte hareketlendi. Bunun üzerine bir kaç kırmızı yaraya ev sahipliği yapan yüzü ortaya çıktı.

"Arakne..."

Renksiz dudakları yavaş hareket ediyordu.

"Geldin."

Onu en son araştırma merkezinde gördüğüm zamana kıyasla çok daha kötü bir hâldeydi. Yine de Siren olduğunu anlayamayacağım kadar kötü değildi. Zaten yetişkin oldukları an, deneklerin yaşlanmaları yavaşlıyordu. Tabii ki şu an neden bu hâlde, böyle bir yerde hapsolduğunu bilmiyordum.

"Neden beni çağırdın?"

Zaman kaybetmeden konuya girdim. Kendisine ne olduğunu veya neden burada tıkılı kaldığını sormadım.

Sanırım uzun zamandır görmediğim oda arkadaşıma söylediğim ilk şeyin bu olmasını biraz kalpsiz bulabilirsiniz. Bu yüzden Siren'ın bakış açısından tavrım soğuk görülebilir. Laboratuvardayken bile benim ilgisiz karakterim hakkında söylenip dururdu.

Fakat Siren kasvetli gözleriyle bana sanki bunu yapmaya enerjisi kalmamış gibi ancak bakabiliyordu.

Sonra ben tekrar konuştum.

"Seni kurtarmam için mi çağırdın beni?"

Siren yine hiçbir şey demeden bana bakmaya devam etti. Dudakları sıkıca kenetlenmişti.

You've Got The Wrong House VillainHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin