💜-15-🖤

340 43 4
                                    

Kemiklerim kırılmıştı, kaburgalarım ezilmişti, defalarca kez bıçaklanmıştım, vurulmuştum, hatta zamanında işkence bile görmüştüm.

Ama asla böyle bir acı yaşamamıştım.

Kalbimin acısı fiziksel olarak değil ama ruhsal olarak bedenimi kavuruyordu. Hayatımda yaşamadığım acıyı misliyle bana ödetirken tek yaptığım öylece izlemekti.

Ekranda durdurulmuş videoda yerde yatan Wooyoung'un hareketsiz bedeninden gözlerimi çekemezken boğazımda birşeyler konuşmama engel oluyordu. Elimden hiçbir şey gelmezken onun orada acı çektiğini görmek içimde birşeylerin kaynamasına neden oluyordu.

Kulağıma gelen birkaç ses arasında sadece telefonfan gelen tanıdık bir sese tepki vermiştim.

"Beğendin mi?"

Tüm öfkemi derin bir nefes alarak kenara atarken zar zor ağzımı açarak ona karşılık verdim.

"Neden yaptın lan bunu?"

Sinirden elim ayağım titrerken hâlâ önümdeki ekrana bakıyordum. Açık hoparlörden gelen kırkırdaması sinirimi ikiye değil beşe katlıyordu.

"Senin hatan Choi!"

"Ne?"

"Seni aradım ama açmadın. Hatta eski günlerin hatrına tekrar aradım ama sen açmayarak sabrımı taşırdın. Bedelini ise sevgilin ödedi."

Duyduklarım bende bir patlama noktası olurken hızla arkamdaki sandalyeyi geriye iterek ayağa kalktım. Elimi önümdeki masaya tekrar geçirirken bağırmıştım.

"Ne bedeli lan manyak? NE BEDELİ?"

"Senin kardeşime yaptıklarının bedeli."

Sinirle hoparlörü açık olan telefonu elinde tutan Seonghwa'ya döndüm. O da anlamaya çalışır bir şekilde bakıyordu.

"Kardeşin kim ve ya ona ne oldu bilmiyorum ama yaptığın saçmalıkları kes. İstediğin listeyi aldım. Sikik listeni al ve bana Wooyoung'u geri ver."

"Sana kim olduğumu en ağır şekilde göstereceğim Choi. Liste için de benden haber bekle. Sevgilini hemen sana geri vermeyeceğim. Yaşadıklarımı yaşamadan olmaz."

"BANA WOOYOUNG'U GERİ VER LAN."

Yüzüme kapanan telefon ile sinirle daha çok bağırarak sinirimi atmaya çalışmıştım ama yapamıyordum. Wooyoung'un acı çektiğini bile bile burada hiçbir şey yapmadan duramıyordum. O şu an acıdan bayılmış halde saçma sapan bir depoda sırtı kanlar içinde yerde yatarken asla sakin bir şekilde duramıyordum. Elime geçen bilgisayar ekranlarından birini yerinden söktüğüm gibi karşı duvara fırlatırken kollarımdan tutmaya çalışam kişilerden kendimi kurtarmaya çalıştım. Öncesinde kırıp geri yerine taktığım elimi karşımdaki duvara defalarca kez geçirirken tek yaptığım kendime olan sinirimi dindirmekti.

Ama dinmiyordu.

Olmuyordu.

Onu görmeden de asla dinmeyecekti.

Hayatımda ilk defa çaresizlikyen dolayı gözlerimden yaşlar akarken kendime olan sinirimden dolayı ölmek istiyordum. Wooyoung'a yapılanlardan dolayı ben bile kendimi affetmezken onun suratına nasıl bakacağımı dahi bilmiyordum.

Nasıl ona işkence görmesinin asıl sebebinin ben olduğunu söyleyebilirim ki?

"San lütfen dur. Wooyoung seni böyle görse kendi için değil senin için üzülür. Böyle olmasını sen istemedin ve senin suçun değil. Üzülmesini istemezsin değil mi?"

Kulağıma gelen naif ses ile kafamı yasladığım duvardan ayırarak arkamda konuşan Hongjoong'a döndüm. Sol gözümden bir damla yaş daha akarken yanıma yaklaşmış ve o yaşı silmişti.

Ephemeral •Woosan•Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin