💜-33-🖤

184 21 9
                                    

Wooyoung

Gözlerimin önünde defalarca kez vurulmuştu aynı adam. Bir kez vuruluyor ve kolarım arasına kanlar içinde devriliyordu. Gözlerimi kapatıp açmam ile bana yaklaştığı ana geri dönüyor ve tekrardan vurularak kanlar içinde kollarım arasına devriliyordu. Bu döngüden çıkamıyor ve korkuyla titremekten başka bir şey yapamıyordum. Bu lanet kabustan uyanmak istiyor ve uyanamıyordum, ağzımı açıp çığlık atmak istiyor ancak ağzımı dahi açamıyordum. Bana yaklaşıyor, vuruluyor ve kanlar içinde tekrardan kollarıma devriliyordu. Ağzımı açmadan attığım çığlıklar boğazımı yakıyordu. Tekrar tekrar ve tekrar aynı görüntü. En sonunda ağzımı açmayı başarmış ve bütün gücümle çığlık atmıştım.

Uzandığım yataktan boğazımı yakacak kadar fazla çığlık atmam ile uyanmış ve korkuyla kendimi yatağın bir köşesine itmeye başlamıştım. Nerde olduğumu unutmuş ve çevremde yine tanımadığım birçok kötü adam olduğunu düşünerek çığlık atmaya ve kaçınmaya devam etmiştim. Ancak kendime doladığım kollarıma konan eller ve narin bir şekilde adımı çağıran ses ile az da olsa kendime gelmiş ve sese dönmüştüm. Hongjoong endişeli ve korkmuş gözleri ile bana bakıyor ve bir sorun olmadığını anlatmaya çalışırcasına kafasını iki yana sallayarak "sorun yok" diye sayıklıyordu. Bütün bedenimi kaplayan titreme ile bozğazımdan bir hıçkırığın kopmasına izin vermiş ve kollarımı karşımdaki bedene dolamıştım. Korkuyla çarpan kalbim onun hızlı kalp ritmiyle savaşırcasına hızlıydı ve bedenim onunda titremesine neden olacak kadar fazla titriyordu. Ellerimi sıkıca onun boynuna dolayarak başımı boynuna gömmüş ve sakinleşene kadar ağlamıştım. Bu sürede elleri sırtımı ve saçlarımı okşayarak "sorun yok" diye sayıklamaya devam ediyordu. Uzun bir süre sonra hıçkırıklarım ve ağlamalarım dinmiş ve yerini iç çekişlerim almıştı. Yaşlarım kurumuş ve bedenim durgunlaşmıştı. Sakinleştiğimi anlayan Hongjoong ise yavaş bir şekilde beni kendinden ayırarak yüzüme bakmıştı.

"İyisin. Güvendesin. Herşey geçecek."

Beni buna inandırmaya çalışırcasına tekrar etti birkaç defa daha. Onu kafamla onayladığım vakit durdurabilmişti kendini. Ama ayırmamıştı kollarını bedenimden. Sıkıca sarıp sarmalamıştı. Bense bir süre bana dolanan kolların arasında rahatlamaya çalışmıştım. Ne kadar süre böylece kalmıştık bilmiyorum ama telefon sesi ile kendimize gelerek ayrılmıştık birbirimizden. Hongjoong sehpanın üzerinde duran telefonunu almış ve açarak kulağına götürmüştü.

"Efendim."

"Evet."

Kısa süren konuşma bitmiş ve telefonunu geri koymuştu yerine. Aradan uzun süre geçemeden ise kapı açılmış ve içeri San ve Seonghwa girmişti. San ıslak saçları ve farklı kıyafetleri ile yatağa yaklaşmış ve kollarını açarak bedenime sarmıştı. Belime yerleşen elleri ile bende kollarımı boynuna dolamış ve tenine sinmiş vanilyalı duş jelinin kokusunu derin derin çekmiştim içime. Islak saçlarından saçlarıma adamlar akıyordu. Sıcak tenim soğuk damlalar ile eriyordu resmen.

"Çok mu korktun?"

Ani sorusuna karşı sustum bir anda. Evet çok korkmuştum ama artık korkmuyordum. Çünkü o yanımdaydı.

"Hayır."

Dudaklarım boynuna değerken kokusunda mayışmış ve gözlerimi kapatmıştım. Yeni uyanmış olmama rağmen beni mest eden vücudu ile huzura kavuşmamı sağlıyordu. Onun kolları arasında saatlerce bu şekilde kalabilirdim. Islak saçlarının benimkilerle karışmasını, güçlü kollarını bedenime sarmasını, saçlarım arasına bıkmadan koyduğu öpücüklerine devam etmesini ve en önemlisi benden ayrılmamasını istiyordum.

"Wooyoung'un çığlığı koridorun sonundaki toplantı odalarının yanı sıra birkaç kat aşağıdaki ofisten bile duyulmuş. Aldığımız telefonlarla hemen buraya geldik."

Ephemeral •Woosan•Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin