💜-22-🖤

259 36 9
                                    

San

"Hadi yukarıya çıkalım. Biraz daha dinlen."

Elinden tutarak oturduğumuz yerden kalktım. Ama etrafa olan bakışları bana dönünce isteksiz gibi görünüyordu.

"Daha fazla kapalı yerlerde durmak istemiyorum."

Evet günlerdir o deponun içindeydi ve ben yine onu bir odaya kapatmaya çalışıyordum. Şu an gün ışığını içeri alan ferah lobi onu rahatlatmış olmalıydı. Biraz buralarda takılmamızda bir sorun olmazdı o zaman.

"See Rim bana Wooyoung'un üzerine giyebileceği rahat birşeyler bulabilir misin? Ayrıca bizim için dışardan kahvaltılık birşeyler sipariş et. Kafeteryada olacağız."

Karşımdaki kadın gülümseyerek "Tabikide" diyerek arkasını dönerek giderken elinden tuttuğum Wooyoung'a döndüm. Beline elimi yerleştirerek onu geldiğim tarafın tam tersi yöndeki koridora doğru ilerletmeye başladım. Bir daha bu bele kollarımı saramayacağım düşüncesi beni öldürüyordu ama hâlâ bunu yapabiliyordum.

Onunla birlikte koridorun sonunda bulunan kafeteryaya geldiğimizde onu boş masalardan birine oturtarak yüzünü avuçlarım arasına aldım.

"İçecek bir şeyler ister misin? Su falan?"

Kafasını iki yana salladı ve elimi tuttu.

"Yanımdan ayrılma."

Korku dolu kelimeleri kalbimi milyon parçaya ayırırken hemen yanına oturdum.

"Tamam yanından ayrılmıyorum."

Elimi bırakmadı, aksine iki eliyle sıkı sıkıya tutundu. Derin bir nefes aldım ve ciğerlerimdeki acıyı alıp götürmesi adına yavaş yavaş verdim. Bir süre sadece sessiz kalarak rahatlamasını istedim. Tabi bu sürede etrafımızdan geçen insanların ona olan garip bakışlarını fark etmiyor değildim.

Buradaki birçok insan bizimle çalışan adamlarımızdı. En basit temizlik görevlisinden en üst düzey yöneticisine kadar. Üst katlarda bulunan çalışma ofisleri ve odalar dışında bir de binanın altındaki büyük hapishanede tuttuğumuz ve sorgusu beklenen birçok suçlu vardı. Burası gizli bir istihbarat sığınağıydı. Basit bir internet sitesi şirketi gibi görünen gizli üst diyebiliriz. Güvenli olduğu için onu buraya getirmiştim ama çevrede ilk defa yabancı gören insanlar ona alışamamış olmalıydı. Burada herkes herkesi tanır ve bilirdi. Beni de bilen çoktu ama Wooyoung'u geçtim evlendiğimi dahi bilen yoktu. Şaşkındılar doğrusu. Kimseye güvenmiyordum ama bu yeterli değildi. Zamanında dostum dediğim adam onu bu hale getirmişti ne de olsa. Her zaman kendimi suçlu hissedecektim.

İleride bize doğru gelen See Rim'i görünce ona karşı gülümsedim. Elindeki iki poşeti masaya bıraktı.

"Bize birer su getirir misin?"

Başını omzuma koyarak koluma sıkıca tutunan Wooyoung'a bir bakış atarak arkamızda kalan küçük kafeteryaya ilerledi.

"Wooyoung?"

Sessiz bir şekilde boğazından çıkan 'hmm' sesi ile ona döndüm. Kafasını omzumdan kaldırdı. Üzerinde sadece o uyuduğu zaman giydirdiğimiz bol eşofman vardı. Üst bölgesi ise tamamiyle sargılarla çevriliydi. Ama buna rağmen açıkta olan tek yer kollarıydı.

Çok kötüydü. Sırtı, yüzü, bacakları. Onu o fabrikadan çıkarırken çok fazla dikkat etmemiştim ama o hiç iyi değildi. Bu nefesimi kesmiş ve o tamamiyle tedavi olana kadar da düzelmemişti. Sırtı tamamiyle yaralarla kaplıydı, bacaklarında çizik ve morluklar vardı, bileği kırılmıştı. Yüzüne ve vücuduna bulaşan kan ise beni daha çok endişelendirmişti. O adam onu bilerek korkutmak için üzerine kan bulamıştı ki bu kanın üzerine bulaşma şeklinden belli oluyordu. Yüzünden donmuş kan lekesini silerken dört parmağının izini çok net görmüştüm.

Ephemeral •Woosan•Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin