"Bu adam gerçekten manyak. Ne yaptığını bir türlü anlamıyorum."
"Ben anlıyorum."
Seungmin'in şaşkın cümleleri üzerine konuşan San tek kelimesi ile tüm bakışları üzerine topladı. Bakışları masanın üzerine koyduğum alçımın dışında kalan parmaklarımı tutan ellerindeydi. Sözleri sertti ama bakışları yumuşak. Yargılandığı vicdan mahkemesi omuzlarına ömür boyunca taşıyacağı birçok ağırlık yüklemiş olmalıydı ki çökmüştü bakışları.
"Eski bir silah arkadaşınız olduğunu öğrendik."
Bangchan'ın tereddütlü sorusuyla salladı yavaşça başını.
"Evet öyleydi. Bizimle ne çok samimi ne de çok uzaktı. Ben ona güvenip mutlu aile yuvamın inşaatına götürmüştüm. Wooyoung ile yaşayacağım evi ona gururla göstermiş ve onunda kendine ilerde iyi bir aile kurmasını dilemiştim. Ama o terörist olan kız kardeşine bombanın yerini söylemesi için yaptığımız işkencelere sessiz kalarak işimiz bittiğinde yaralarını sarmamızı dikkatle izlemişti. Sonradan öğrendiğimize ise herşey çoktan geçmişti. Kendini bize ölü gösterdi. Ama o kaçıp intikam planları kurdu."
Uzun cümleleri kısa ve netti. Her şey anlattıkları ile karşımdaki adamlarda teker teker otururken sessiz kaldılar sadece. Ama birinde büyük bir merak oluştu.
"Kız kardeşine ne oldu?"
Felix'in sorusu ile bir müddet bakışları ona değindi.
"Öldü."
"Nasıl öldü ki? Elinizde değil miydi?"
Bangchan'ın şaşkın sorusu ile son noktayı koydu San.
"Kendisi öldürdü."
Şaşkınlıktan ağzı bile kapanamamıştı. Sadece durdu ve söylenen kelimeleri idrak etmeye çalıştı. Ama o sırada ağzımdan dökülen kelimeler etrafımdaki insanları çok daha büyük bir şaşkınlığa ve sessizliğe itti.
"O adam kız kardeşini kendisi öldürmüş olmasına rağmen defalarca kez beni San'ın gözleri önünde öldüreceğini söyledi ve kendi adamının beni taciz etmesine izin verdi."
Parmaklarımı okşayan el durdu. Sessizlik içerde çalışan insanların klavye üzerinde gezinen parmaklarının yazı yazmasıyla çıkardığı sesi duymama yetecek kadar derindi. Bir yutkunma sesi geldi. Dönüp bakamadım.
Çünkü korktum.
Yüzünün aldığı hali görmekten çok korktum. En çok da utandım. Kendimi bile koruyamayarak vücuduma arsızca değen ellere engel olamadığım için utandım. Karşısında kirli bir şekilde durmaktan utandım. Ama en çok da benden iğrenebileceğinden korktum. Boyunuma değen dudaklardan ve bacaklarımda gezen eller yüzünden bana bir daha dokunamayacağı düşüncesinden korktum.
Böyle biri değildi. Ama ihtimaller ve ya olasılıklardan bile korktum. Ya yüzüme bile bakmazsa diye düşünmek bile beni bir çukura itti. Daha ayağı yeni kalkmışken bu defa yere değil bir çukura düşerdim. Çünkü onsuz kalmak nefessiz kalmak gibiydi benim için.
Alev almış yanaklarımdan akan yaşa değdi soğuk parmaklar. Korkuyla kapandı gözlerim ve çaresizce döküldü kelimelerim.
"Kendimi koruyamadım. Özür dilerim."
O adama yalvarırken bile bu kadar çaresizce çıkmamıştı sesim. Ayrıca kendimden utanırcasınada kısıkdı.
Nefret ettim bu halde olmaktan. Ama ondan edemedim bu hale gelmeme sebep olduğundan.
Hiç beklemediğim anda geldi bir hıçkırık sesi. Sesin ondan geldiğini anlamak biraz uzun sürdü ama açtığım gözlerimin onu bulması doğruladı düşüncemi.
San'ın hayatımda ilk defa gördüğüm hıçkırıklarına şahit oluyordum. Her bir hıçkırığı kalbime hançer gibi saplanırken parmaklarımdan ayrılan eli yüzünü buldu ve gizledi bizden çaresizce akan yaşları. Boğazıma kadar gelen yumru çıkmak için heryere batıyordu. Ben ise kendimi sıkarak karşımdaki görüntüyü soluksuz izliyordum. Ellerinden ayırdığı parmaklarımı kaldırıp silemedim yaşlarını. İçimdeki korku tenimden temasını kestiği an daha çok artmıştı.
Hem masada oturanlar hem de cam duvarlar sayesinde olaya şahit olan bütün çalışanlar şu an şaşkın bir şekilde durmuş ve hıçkırıklara boğularak ağlayan San'ı izliyordu.
Onun bu hale gelmesine sebep olan da bendim.
Sert bir şekilde yaşlarını sildi ve bir kez daha hıçkırırken oturduğu sandalyeden geriye çıkarak kalktı. Yüzüne bile bakamazken sandalyemi geriye çekerek kendisine çevirdi ve ondan beklemediğim bir şekilde dizleri üzerine çökerek ellerini belime sardı. Önce yaşlı gözleri beni buldu ve çaresiz birkaç "özür dilerim" döküldü dudaklarından. Daha sonra dizlerime koyduğu kafası ile daha çok hıçkırıklara boğuldu.
"Özür dilerim, özür dilerim, özür dilerim, özür dilerim, özür dilerim, özür dilerim, özür dilerim..."
Sayamadığım kez defa özür diledi. Ancak sağlam olan elimi kaldırıp saçları arasına daldırdığım zaman durdu. Kafasını yasladığı bacağım üzerine bir öpücük kondurdu.
İşte pantolon üzerinden bırakılan o öpücük tüm vücudumu rahata erdirdi. Benden iğrenmemiş aksine öpmüştü. Hatta öpücükleri saçlarını okşayan ellerimi tutup üzerine daha fazlasını bırakması ile devam ediyordu.
İçimdeki korku duman olup uçmuş ve geriye kalbimdeki San kalmıştı.
Yanaklarına yasladığım parmaklarımla kaldırdım kafasını zorla dizlerimden. Yüzünü bana çevirip küçük bir gülümseme kondurdum yüzüme her zaman yaptığım gibi. Ama dolu gözlerim bana ihanet ediyordu.
"Lütfen ağlama. Geçti."
Bir hıçkırık daha bırktığı zaman aktı bir damla yaş gözlerimden.
"San ağlama."
Ona ağlama derken bile onunla birlikte ağlamama karşı hıçkırıkları arasında küçük bir tebessüm etti ve belime sarılı ellerini yüzüme çıkardı aynı benim gibi.
"Tamam sende ağlama. Ayrıca asla bir daha benden özür dileme. Senden defalarca kez özür dilemesi gereken kişi benim. Sen değil."
Kafamı sallayarak onu onayladım ve sağlam olan elimi koluna sararak kalkması için çekiştirdim.
"Tamam ayağı kalk."
Bir eliyle yaşlarını sildi ve yavaş bir şekilde ayağı kalktı. Biraz toparlanmak için masada bulunan içme suyunu eline dökerek yüzüne çarpmış ve kendine gelmek için eliyle yüzünü ovalamıştı. Daha sonra önce camdan bakan çalışanlara bir bakış atarak işlerine dönmeleri için küçük bir el işareti verdi. Daha sonra önündeki takımına döndü.
"Üzgünüm. Buna şahit olmanızı istemezdim."
Ayağı kalktı Bangchan. Masanın üzerindeki çoktan kapanmış ses kaydını cebine atarak başıyla selam verdi. Ardından diğerleri de kalkarak aynı şekilde selam verdi.
"Hiç sorun değil efendim. Asıl biz özür dileriz. Gidip belge işlerini halledip biraz daha araştırma yapacağız. İzninizle."
Yavaş yavaş odadan çıkmadan önce bana dönerek bir selam vermiş ve çıkmışlardı. Sandalyeme uzanarak beni kucağına aldı San. Ellerim sıkıca boynuna sarılırken koltuklara doğru ilerledi ve cam kapıya ters bir şekilde oturdu.
Kucağında duran bedenimde tüm parmakları geziyor, gezdiği her bölgeyi yavaşça okşuyordu. Gözlerim ellerini takip ederken beklenmedik bir şekilde sorduğu soruya karşı şaşkınca ona döndüm.
"Nerene dokundu?"
Bakışları solgun ve üzgündü. Ruh hali hâlâ öncekinden tam olarak çıkamamış gibiydi. İçindeki savaş bir düşman daha çıkarmıştı ona. Bir an pişman oldum ona bu konudan bahsettiğim için ama bunu ondan gizleseydim kendimi çok daha kötü hissederdim.
Sessizliğime karşı gözleri beni buldu. Parmakları yüzüme çıktı ve narin bir şekilde dolaştı yüzümde.
"Hadi anlat. Sadece bilmek istiyorum. Öperek her yerini temizlemek istiyorum. Hissettiğin dokunuşları benimkilerle değiştirmek istiyorum."
Yutkundum bakışlarım gözlerinde iken.
"Hadi güzelim, anlat."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ephemeral •Woosan•
Fiksi PenggemarEvli olduğum adamı meğerse hiç tanımamışım... __________________________________ -Woosan- -Seongjong- -Yungi- -Jongsang-