Çok geçmeden yeni bölümü sizlerle paylaşmak istedim. Umarım beğenirsiniz. İyi okumalar...Bölüm şarkısı: Canozan&Sedef Sebüktekin- Mutlu olmak zordur derler
***
Eylül'den:
"Güzel sevilmek için sevmek,
Sevmek için de kendini sevmek lazım.
Sevmenin en güzel hali bu olabilir ancak..."
Derinden sevmenin güzel bir saflığı vardır derler. Kimseye yük olmadan, incitmeden büyük bir sadakatle seversin. Bir karşılık da beklemezsin, sevdiğin kişinin mutluluğu daha önemlidir. Güzel sevenler büyük fedakârlardır. Bu yüzden mesele çok sevmek değil güzel sevmektir aslında. Aşık sevgisine karşılık bulunca maşuk olurmuş. Hayatımızda da hep sevgimize karşılık bulacağımız birini bekleriz. Bekleriz de belki bir ömür belki de bir can feda ederiz bu uğurda. Her zaman mutlu sona ulaşamayabilir insan. Kimisi platonikliğiyle kalıyor, kimisi çok sevdiğinin başkasıyla mutlu oluşunu seyrediyor belki de birisi sevdiğinin mezarında elinde çiçeklerle dua okuyordur, bilemiyorum. Ama şunu biliyorum ki sevmek özgür bırakmaktır aslında...
Akın ile aramızdaki sevgi nasıl ilerler bilmiyorum. Ondan hoşlanıyorum, etkileniyorum. Bunları inkâr edemem. Ama hani insan düşünür ya bazen 'doğru insan mı' diye. Düşünüyorum ister istemez ben de. Aslında doğru insanın o olduğuna inanmak istiyorum tüm güvenimle.
"Evet arkadaşlar, bugün çizeceğimiz şeyi siz seçeceksiniz." Sınıf şaşkın bakışlarıyla bana bakıyordu. Gülümsedim. "Bugün sınırlama, kurallar olmadan hayalini kurduğunuz bir şeyi çizmenizi istiyorum" konuşurken bir yandan aralarında geziyordum. Öğrencilerimin çoğu liseli ve üniversitelilerden oluşuyordu. Normalde iki grup halinde veriyordum dersi ama bugün hepsinin gelmesini rica etmiştim. "Çizeceğiniz şeyler size ait ve size özel olacak. Hiçbir eleştiri ya da düzeltme olmayacak." kendi masamın yanına geçtim. "Bir nevi çizdikleriniz sizin birer aynanız olacak." Koltuğuma oturarak konuştum tekrar. "Hadi başlayın bakalım."
***
Ders bittikten sonra saatime bakma ihtiyacı hissettim. 16.20. Nerdeyse iki saat sürmüştü ders. Ders sonu ortaya çıkan şeyler beni oldukça şaşırtmıştı. Herkes hayalini o kadar kendince ve farklı anlatmıştı ki kendimi farklı düşüncelere savrulurken buldum. İnsanlar rengarenk bir tuvaldi. Her biri farklı renkleri temsil ediyordu. Bunu bugün tekrar anlamıştım. İşin daha güzel kısmı öğrencilerden aldığım güzel dönütlerdi. Arada böyle bir ders hatta ders demeyelim de iç boşalması yapmak lazımdı.
Hepsi gittikten sonra ben hala aynı yerde oturuyordum. Onlar çizerken ben de elimdeki eskiz defterime bir şeyler karalamıştım. Çizdiğim şey Akın'ın yarım çizilmiş yüzüydü. Defteri biraz daha yakınlaştırdım. Nerdeyse benim kadar uzun kirpikleri, gözünün yanındaki minik beni, hafif dolgun dudakları... Onunla tanıştığım kısa süre içinde hiç fark etmeden beynime kazınmış her bir hattı.
"Eylül?" Levlâ'nın sesiyle elimdeki defteri masaya bırakıp ona döndüm.
"Efendim"
"Çıkmıyor musun diye soracaktım, ne yapıyorsun?" Nasıl bir yüz ifadem varsa endişeli bakışlarıyla dikkatli bir şekilde bakıyordu bana.
"Hiiiiç, öyle çizdiklerime bakıyordum." geçiştirmek ister gibi elimi salladım. "Neyse, çıkalım mı o zaman senin de işin bittiyse?" diye sordum.
"Bitti benim de dersim. Ceketimi giyeyim çıkalım." Tam gidecekken arkasını döndü tekrar "Hatta ne yapalım biliyor musun? Şöyle kız kıza bir kahve içmeye gidelim. Hem Özge'nin izni bitmeden iyi olur böyle hep beraber dışarı çıkmak."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MAVİ MELEK | Rüyadan kalbe
RomanceRüyadan kalbe düşmek... O yedi saniye , aslında ömrün kalanını oluşturacaktı. Ne kız bunu bilebilirdi, ne de oğlan bu kadar sevdaya bulanacağını... Kader denilen o düğüm, onları çok başka hallere sokacaktı. Bunun adı ne tesadüftü ne de başka bir ş...