Bora gülümseyerek Elif'e baktı.
"Hazır mısın?"
Elif ikimize de sırayla baktıktan sonra "Ölecek miyim?" diye sordu.
Bu soruyu beklemiyordum.
Ne diyeceğimi bilemeyerek Bora'ya baktım.
"Doktor amcalar ve teyzeler seni iyileştiremedi."
"Babam biliyordu, anneme hep iyileşemeyeceğimi söylüyordu."
"Bir sürü arkadaşın olacak, istediğinde oyun parkında arkadaşların ile oynayabileceksin." dedi, Bora.
"Hem ilaç da içmek zorunda değilsin artık." diye Bora'ya katıldım.
"Annemlerin yanına gidebilir miyiz?"
"Gidelim tabii."
Bora bizi hastaneye geri ışınladığında birbirlerine sarılmış ağlayan bir çiftle karşı karşıya kaldık.
Elif, "Anne." diyerek onların yanına giderken Bora hızla beni ittirdi.
Duvarın içinden geçerek bir doktor odasına düştüğümde "Elinin ayarı yok." diye söylendim.
Duvardan hafifçe başımı çıkarıp baktığımda Bora'nın yanına gelen bir kommo olduğunu gördüm.
Görünmeden geri başımı çektim.
Girdiğim doktorun odasında bir kadın doktora ağlıyordu.
"Bir kızımı kaybettim, lütfen diğer kızımı kurtarın doktor bey."
"Üzgünüm Hatice Hanım. Şu durumda elimizden hiçbir şey gelmez. Beklemek zorundayız."
Bir trajedi daha kaldırmaya gücüm yoktu.
Kadının yanından geçip dışarı çıkacaktım ki kadın, "Sanki ölen kızım hep başımda. Kardeşini kurtarmamız için bekliyor." dedi.
Bu hiç hoş bir tesadüf değildi.
Dönüp kadına baktım.
Öylesine mi söylemişti?
Ben mi denk gelmiştim?
Beni hissetmesi imkansızdı. Yine de ümitlenmek istemiştim.
Siyah saçlı, mavi gözlü bir kadındı.
Bora'nın anlattığı görünüşüm ile kadın benzemiyordu.
Oflayarak oturdum.
Birine bağlanmak, kimliğimi bulmak istiyordum.
Bunun yüzünden her türlü laf beni etkiliyordu.
Acaba kardeşim var mıydı?
Abla olabilir miydim? Ya da küçük kardeş?
Kadın, doktor odasından çıkarken kapının önündeki Bora'yı gördüm.
Sinirle yanına gittim ve "Beni ittirmekten vazgeç." dedim.
"Yakalansa mıydık?"
"Elinin ayarı yok, her seferinde yere yapışıyorum."
"Üzgünüm bücür, bundan sonra yavaş iterim."
"Senden nefret ediyorum. Bunak dev."
Bora dediğime gülerken "Elif'i gönderdin mi?" diye sordum.
"Evet, gitti."
"Çok zeki bir çocuktu." dediğimde "Öyle." diye beni onayladı.
"Şimdi ne yapıyoruz? Eve mi dönüyoruz?"
"Evet, dönüyoruz."
Bora elimi tutup bizi ışınladığında hissettiğim duygusal ağırlık yüzünden kendimi koltuğa attım.
Bora da yanıma otururken boyuna baktım ve "Benim yanımda da insan formunda kalsana." dedim.
"Niye?"
"Böyle ilişkimiz çok sağlıksız. Sen yukarılarda, ben aşağılarda."
Bora dediğime gülerken "Gülme. Sen uzunken daha komik oluyoruz." dedim.
"Tamam, seni kırmayacağım." diyerek insan formuna döndüğünde rahat bir nefes verdim.
"Sonunda. Yanında böcek gibi kalıyordum. İki katımdın!"
"Sızlanma, boyum normal artık."
"Yine uzunsun."
"Üç metre adam da dönüşüp bir yetmiş olmasın bir zahmet."
"İki metreye yakın da olmamalı."
"Buna şükret bücür."
"Neyse artık dev değilsin."
Bora konuşacaktı ki ondan önce davranıp "Artık sadece bunaksın." dedim.
"Bunak değilim, bin yedi yüz elli dört yaşındayım."
"Doksan yaşı bile bunak! Bin küsur yaş ne Bora?"
"Bin yedi yüz elli dört." diye düzeltti, tekrar.
"Yaşlısın işte, kabullen."
"Bak şimdi buna bir açıklık getirelim. Öldüğümde yirmi yedi yaşındaydım ve kaç sene geçerse geçsin zihinsel ve bedensel faktörlerim yirmi yedi yaşına ait olacak. Bu da beni yirmi yedi yaşında yapar."
"Ama bin küsur senedir bu dünyaya şahit oluyorsun. Bu da seni o yaşta yapar."
"Yaşım o, evet ama zihinsel ve fiziksel faktörlerim yirmi yedi yaşına ait."
"Peki genç bunak."
"Vazgeçmeyeceksin, değil mi?" diye sorduğunda sırıttım.
"Asla."
"İyi bücür. Vazgeçme."
Pes etmesi sırıtmamın büyümesine neden olurken bana baktı ve ciddi kalamayarak güldü.
"Baş belasısın."
"Teşekkürler genç bunak."
"Rica ederim bücür."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mandalina
FantasyHafızasını kaybeden bir ruhu öbür tarafa götürmek ile sorumlu olan kommonun ve ısrarla öbür tarafa gidemeyen bir ruhun aksiyon ve heyecan dolu hikayesi.