Beyaz yolun tam önüne geldiğimde Bora, "Eliz." dedi.
Ona dönüp baktım.
"Yine de bodoslama dalma, önce bir dokun."
"Peki." diyerek elimi kaldırırken gitmek istemiyordum.
İşaret parmağımı yavaşça ileri götürdüğümde artık bir duvarın olmadığını gördüm.
Bora'ya döndüm.
"Gidebiliyorum."
"Görebiliyorum."
Gitmeme ihtimalimi ikimiz de düşünmüştük.
İstemiştik de.
"Öyleyse şey... Gitmeliyim sanırım."
"Evet, gitmelisin."
"Görüşmek istediğimi orada bulduğum herkese söyleyeceğim."
"Ben de burada ayaklanacağım." dediğinde gözümden bir yaş aktı.
"Başka bir kommoya denk gelmez istemezdim."
"Ben de başka bir ruha."
"Diğer ruhlar ile samimi olursan sana musallat olurum." dediğimde güldü.
"Olmam, söz."
Hazırdım.
"Tekrar görüşmek üzere."
"Görüşeceğiz."
Beyaz yola girdiğimde gözlerimi yumdum.
Yüzüme esen tatlı rüzgar sanki kaynağını bulmam için beni çağırıyordu.
Kaynağına yürümek istiyordum.
Sonu görünmeyen yolda yürürken rüzgar şiddetini arttırmıştı.
Bu normal mi?
Bana öyle gelmemişti.
Rüzgara karşı yürümek bir süre sonra imkansızlaşmıştı.
Arkamı dönüp geçide baktım. Kapısı halen daha açıktı.
Rüzgar kapıya doğru esiyordu.
Rüzgar yüzünden ben de kapıya savruluyordum.
Rüzgar en son beni kapıdan dışarı attığında dizlerimin üzerine düştüm.
Kapı kendiliğinden kapanırken Bora'ya baktım.
Şaşkınlık dolu bakışları bana yönelmişti.
Masumca gülümsedim.
"Selam bunak dev."
"Selam bücür."
"Kalkmama yardım etmeye ne dersin?" diye sorduğumda şaşkınlıktan çıkıp elini bana uzattı.
Elini tutup ayağa kalktım ve sırıtarak "Ben geri döndüm." dedim.
"Görebiliyorum. Tam olarak nasıl oldu bu?"
"Bir rüzgar çıktı ve beni dışarıya savurdu."
"Niye girmene müsaade edildi öyleyse?" diye mırıldanan Bora'ya "Giderken içime bir mi doğdu ki? İçimde kalan bir şey." dedim.
"Bu imkansız."
"Sana göre hafızamın olmaması da imkansızdı. Ama bak. Dört beş anıya sahip bir ruhum."
"Öyleyse planlarımıza aynı devam etmeliyiz." dedi.
Başka çaremiz de yok gibiydi.
"Hafızamı tamamen yerine getirirsek gidebilecek miyim?"
"Umarım." dedi.
"Gidebilirsin."
"Öyleyse şimdi ne yapıyoruz? Hastaneye mi gideceğiz?"
"Hayır." dedi, net bir ses tonunda.
Sesinden anlaşıldığı üzere başka bir planı vardı.
"Ne yapacağız?"
"Bana sarılacaksın."
"El de öpeyim mi?" diye sorduğumda "Gel buraya bücür." deyip elimden tuttu ve beni kendine çekti.
Ona karşı çekmek yerine gülüp ona sarıldım.
Bora kollarını sıkıca bana sararken "Bencilce olduğunu biliyorum ama gidememene mutlu oldum." diye fısıldadı.
"Bencilce değil. Sonuçlarına katlanacaksın."
"Sonuçları mı?" diye sorduğunda kafamı göğsünden kalmadan salladım.
"Evet, sonuçları. Bana her gün kahvaltı ve akşam yemeği yapmak zorundasın. Yakalanırsak da yine sen yanacaksın."
"Hiçbiri önemli değil."
Kafamı kaldırıp ona baktım.
"Bana yemek yapmak nasıl önemli olmaz?"
Gülerek gözlerime baktı.
"O anlamı nasıl çıkardın, şok içindeyim."
"Ben çıkarırım."
Gülümseyerek gözlerime baktıktan sonra gözleri yavaşça dudağıma kaymıştı.
Onun bakışları ile içimi bir ateş kaplamıştı.
Utanarak gözlerimi kırpıştırdım.
Bana böyle bakarken ne düşünüyordu?
"Şey..."
Konuşarak ortamı bozduğumda bakışları geri gözlerime çıktı.
"Annemlerin yanına gidebilir miyiz? Onları merak ediyorum."
"Tabii." dedi ve benden bir adım uzaklaşıp elimi tuttu.
Bizi hastanenin yoğun bakım kısmına ışınladığında tek tek tüm hastaları kontrol ettik.
Kardeşimi ayrılıp arıyorduk.
Bora yanıma geldiğinde "Tarifine uygun kimse yok." dedi.
"Ben de bulamadım kardeşimi."
"Belki de yoğun bakımdan çıkmıştır." dediğinde "Tüm hastaneyi arayacak mıyız?" diye sordum.
"Hasta kayıtlarına ulaşırsak halledebiliriz. Bir saniye." deyip kendini ışınladığında "Beni de yanına alsan fena olmazdı." diye arkasından söylendim.
Kısa bir süre sonra döndü ve "Orası çok kalabalık. Kardeşinin doktoru kimdi? Ona bakalım." dedi.
"Beni ittirdiğin odadaydı doktoru." dediğimde bu sefer de ikimizi birlikte ışınladı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mandalina
FantasíaHafızasını kaybeden bir ruhu öbür tarafa götürmek ile sorumlu olan kommonun ve ısrarla öbür tarafa gidemeyen bir ruhun aksiyon ve heyecan dolu hikayesi.