Yemin

1.1K 131 33
                                    

Bora söylenilenleri kavramaya çalışıyordu.

Yaşadıklarını düşündüğüne de emindim.

Yardımım nasıl dokunabilirdi?

Bilmiyorum.

Omzuna tereddüt ederek elimi koydum ve hafifçe aşağı indirerek omzunu okşadım.

Kendine gelmesi, karşımızda sırıtan bu adama cevap vermesi gerekiyordu.

"İkinizin karşılaşması da çok ironik. İkinizi de ben öldürdüm. Şimdi beraber ziyaretime geldiniz."

Bora cevap veremiyordu.

Onun yerine bizi korumalıydım.

"Beni öldürmeyi başaramadın. Hem ziyaret edip gitmeyeceğiz. Seni de diğer tarafa götüreceğiz."

"Öldüremediysem nasıl karşımdasın? Blöflerini kendine sakla."

Sanki komik bir şey söylermiş gibi "Hiçbir şey bilmiyorsun daha. Bize nasıl karşı çıkmaya cesaret edebiliyorsun." dedim.

"Oğlumun arkasına saklanan sensin." diyerek ayağa kalktığında Bora da ayağa kalktı.

"Bin yedi yüz yirmi yedi senedir bu anın hayalini kuruyorum. Bu seneler boyunca cezandan kaçman yetti. Artık cezalandırılmak üzere fani dünyasından gönderileceksin."

Bora, kendi babası için geçidi açtığında babasının kahkahaları odayı doldurdu.

"Yürü." dedi, Bora.

"Yaşayan bu adamın bedeni ile mi? Onu da mı öldüreyim?"

"İşini düzgün yapmayan, seni götürmesi gereken kommo seninle bir anlaşma yapmıştı. Yaşayanları rahatsız etmeden bu dünyada kalacaktın."

"Öyle miydi? Çok uzun zaman geçti aradan, hatırlamıyorum."

"Öyleydi ve teşekkür ederim. Anlaşmanızı dışarıdan kimsenin bozmaya yeteneği yoktu. Sen anlaşmayı çiğneyince adın defterimde belirdi. Daha önce canıma mal olan hatayı düzelteceğim."

"Bir şeyi unutuyorsun canım oğlum."

"Öyle mi yapıyorum? Aydınlat beni."

"Bu bedenden beni kimse çıkartamaz. Anca istersem ben çıkarım. Beni ölmemiş bir beden ile geçitten geçiremezsin."

"Sana merhamet etmemi istiyorsan şimdi sözümü dinleyip o bedenden çık ve yoluna git."

"Yoksa?"

"İleride gidemeden ruhuna yaşatabileceğim her acıyı yaşatırım."

"Öyleyse gidebilirsiniz."

Umursamazca yatağına oturdu ve "Gitmiyorum. Beni kimse bu bedenden çıkartamaz. Ben çıkmadıkça da sen ruhuma acı çektirtemezsin." dedi.

"Birden çok insanı öldürdün, masumların hayatlarını kararttın. Burada kalabileceğini mi sanıyorsun? Elbet senin o bedenden çıkman sağlanacak."

Bora'nın sinirden eli titriyordu.

Tutmak istedim.

Tutamadım.

"Yüzlerce, binlerce sene bunu araştırdım. Beni bu adamın bedeninden sizler çıkartamazsınız. Gücünüz yetmiyor."

Başka bir yol her türlü vardır.

Hem gerçekleştirilmesi imkansız bir görevi niye Bora'ya versinler?

Bora'ya baktım.

Öldüğünden beri bekliyordu, sabrı dolmuştu.

Artık intikamını almak istiyordu.

İlahi adaleti onu, babasını bulsun istiyordu.

Titremesi geçsin diye yumruklarını sıkarken "Yemin olsun, seni kendi ellerimle diğer tarafa göndereceğim. Acı çeke çeke, yalvararak gideceksin." dedi.

"Dene. Yine de sana baştan söyleyeyim. Bu dediğini yapamayacaksın, ümitlenme."

"Nerede olduğunu öğrendim. Benden artık kurtulamazsın. Senin peşini bırakmayacağım."

"Ziyaretlerinde yemek de getir. Buranın yemeklerini beğenmiyorum." diye umursamazca konuştuğunda Bora artık dayanamadı.

"Seni gebertirim lan! Bu bedeni öldürür seni kendi ellerimle içinden çekip diğer tarafa gönderirim. Anladın mı beni?"

"O beden bir masuma ait ve sen bana çekmeyen tek çocuğumsun. Öldüremezsin."

Haklıydı, yapamazdı.

Bora sinirle bana döndü ve "Gidelim. Her türlü geri döneceğim" dedi.

Onu onaylayıp yürümeye başlamıştım ki arkamızdan "Kızı yatağa atmanı öneririm. Bedeni enfesti." dedi.

Bu bardağı taşıran son damlaydı.

Bora ağır bir küfürle babasının üzerine atladığında korkuyla geriye çekildim.

Kendini tutamayıp arka arkasına ona vururken içeriye görevliler girdi.

"O kadının çığlıkları odada yankılanırken  ondan faydalanmaktan zevk aldım. Bayılana kadar..."

Duymaya dayanamayarak kendimi dışarı attığımda gözlerim dolmuştu.

Bu kadarı...

Çok fazlaydı.

Dayanabileceğimden fazlaydı.

Hıçkırarak boğularak koridorda çömelirken Bora görevliler tarafından dışarıya çıkartıldı.

Burnundan soluyordu.

Görevliler müdahale etmese babasının içinde olduğu bedeni döve döve öldürecekti.

Ona doğru başımı kaldırdım.

"Lütfen gidelim."

Çaktırmadan beni onayladı ve dışarıya doğru yürümeye başladı.

Arkasından gittiği tenha sokağa yürürken çekinerek elini tuttum.

Işınlayacağı için tutmuştum ama buna ihtiyacım da vardı.

Bizi evine ışınladıktan sonra "Eliz." dedi.

"Lütfen... Konuşmak istemiyorum. Bir süre yalnız kalayım."

"Ihlamur?"

"Lütfen."

MandalinaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin