Görevlinin izniyle kardeşimin katilinin odasına girdiğimizde Bora, "Selim Atasoy." dedi.
Oturduğu sandalyede Bora'ya döndü.
Oydu.
Hayatımı mahveden oydu.
Beni kaçıran adam oydu.
Kardeşimin katili oydu.
Sessizce yutkunurken Bora'ya sokuldum.
"Hoş geldin."
Bora, ona cevap vermeden karşısına otururken Bora'nın arkasına geçtim.
Aramızda olmasını, bana perde olmasını istiyordum.
Bana bir daha dokunamayacağını, imkansız olduğunu biliyordum ama Bora'nın beni koruyabileceği bir yerde olmaya ihtiyacım vardı.
Koruduğunu hissetmeye ihtiyacım vardı.
Bora sahte kimliğini ona da gösterdikten sonra "Sana Ezgi ve Eliz Altaş hakkında soru sormaya geldim." dedi.
"Başka polisler sormuştu. Niye sen de soru sormaya geldin?"
"Eliz Altaş halen daha uyanmadı. Cevaplanmayan soruların yanıtı senden gelir diye umut ediyorum."
"Sor."
"Eliz Altaş'ın yaraları fazla kan kaybettiğini gösteriyor lakin olay mahalinde olmasından az kan vardı. Götürdüğün yerin banyosunda da kan izini rastlanmadı. O kanlara ne oldu?"
Sadece nerede olduğunu öğrenmekle kalmamıştı.
Ben Cemil ile dışarıdayken olay yerine de gitmişti, dava hakkında da bilgi toplamıştı.
"Kestiğim her noktasına dudaklarım temas etti. Bir damlayı bile ziyan etmedim."
Dedikleri midemi bulandırırken Bora, "İçtiğini mi söylüyorsun?" diye sordu.
"Evet, içtim."
"Neden?"
"Tekrardan bir bedene sahip olmak istiyorum. Onun kanı bana kaybettiğim hayatı bahşedecekti."
"Yaşamadığınu, bir bedenin olmadığını mı iddia ediyorsun?"
"Ben, evet."
"Başkası da mı var ki?"
"Bu bedenin sahibi yaşıyor. Ben yaşamıyorum."
"Sen?"
"Konuşan kişiyim."
Bu adam gerçekten kafayı sıyırmıştı.
Kardeşimin ölüm sebebinin, benim yaşadıklarımın sorumlusunun akıl hastası olmasını beklemiyordum.
"Bedende kaç kişi yaşıyor?" diye soran Bora'ya "Bu katilin deli saçmalıklarını duymak istemiyorum. Lütfen gidelim." dedim.
"Ben ve sahibi. Sadece ikimiz."
Bora kalkmak için hazırlanırken Selim Atasoy, "Peki siz? Siz kaç kişisiniz?" diye sordu.
"Tek ben varım. Bedenimde başkası yok."
"Yani odada dört kişiyiz." dedikten hemen sonra bana doğru başını kaldırdı.
Ben korkuyla geriye çekilirken Bora, "Ben üç kişi saydım." dedi.
"Seninle birlikte içeri giren ve şu anda arkanda duran ruhu fark etmemiş olamazsın. Niye onu da saymıyorsun?"
"Nasıl?" diye sordum, korkuyla.
Bana bakmayı sürdürürken "Beni niye buraya kapattılar sanıyorsun?" diye sordu.
"Dikkatini bana ver." dedi Bora.
Sesindeki sertlik söylediklerini bir kralın emir verirken ki sertliğini hissettiriyordu.
Ama bu sertliği Selim Atasoy üzerinde etkili olmamıştı.
"Tek görebildiğim arkandaki değil. Daha önce arkandakini bağlarken gelen kardeşini ve onu götürmekle görevli olan kommoyu da görmüştüm."
Bora, kommo kelimesini duyar duymaz gerilmişti.
"Sen..."
"Ben?" deyip kahkaha attı, Selim Atasoy.
"Bunu nereden biliyorsun? Nasıl öğrendin?"
Bora'nın daha önce söylediğine göre onların bu işini ,kommoluğu, yaşayanlar hiçbir şekilde bilmiyordu.
Ne adlarını ne de görevlerini...
Hiçbir şeyi.
Bir akıl hastasının bunu öğrenmesinin imkanı olmamalıydı.
"Çünkü daha önce öldüm. Çünkü daha önce beni sizlerden biri almaya geldi."
"Eğer seni biri almaya geldiyse gidersin. Fanilerin dünyasında kalamazsın."
"Ama kaldım."
"Senden görevli kommo kimdi? Ver adını. Ona cezasını kendi ellerimle vereceğim."
Kontrol daha yeni yapılmıştı. Kontrolden hemen sonra kim işini savsaklardı?
Hem de fark edilip işini kaybedeceğini bile bile.
"Almaya gelen birini alıp gitti zaten." diyen Selim Atasoy ile sessizce yutkundum.
Selim Atasoy bile değildi.
Bu bedenini çaldığı adamın adıydı.
Masum bir adamın adı.
Oydu.
"Seni alıp götürdü. Unuttun mu yaşadıklarımızı oğlum? Öldüğünde gördüğün ruhumu, benim yerine seni alan kommoyu... Hepsini unuttun mu?"
Bora cevap veremezken güldü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mandalina
خيال (فانتازيا)Hafızasını kaybeden bir ruhu öbür tarafa götürmek ile sorumlu olan kommonun ve ısrarla öbür tarafa gidemeyen bir ruhun aksiyon ve heyecan dolu hikayesi.