Sevdiğimiz hakim kommo elindeki mektubu yanındaki görevliye verdi ve "Bunu yargılanan kişi okusun. Onun hakkı." dedi.
Görevli mektubu Bora'ya getirdiğinde kalbim şimdiye kadar durmadıysa bile şimdi duracaktı.
Bora zarfa konulmuş mektubu dikkatlice çıkardıktan sonra açıp okumaya başladı.
Sabırsızlıkla mektubu görmeye başlıyordum ama insan formunda bulunduğu boy bile benden uzun olduğu için mektupta yazılanları göremiyordum.
"Yaşanan hususta görevde bulunan kommonun suçu epey az. Bundan kaynaklı işinin bu süreçte son verilmesi uygun değildir."
Rahatlayarak derin bir nefes verirken okumaya devam etti.
"Hafızası olmayan ruh Eliz Altaş'a yardım etmeye devam edecek ve gönderilmesi için ona bir ruh daha verilecek."
Sessizce yutkundu.
Gözleri devamında yazanları fark etmiş ve beğenmemişti.
Korkum geri gelirken Bora okumayı sürdürdü.
"Bu son iki vazifesinden sonra ise daha fazla çalışmayacak. Kommoların arasında yeri kalmayacak."
Elindeki mektubu indirdiğinde "Ama... Ama suçun az yazıyor. Niye böyle büyük bir ceza veriliyor? Çok saçma!" dedim.
"Sakın yaratıcımızın kararına yorum yapma. O her şeyi en iyi bilir."
"Ama Bora. Cehenneme gidemezsin."
Gözümden yaşlar akarken "Böyle olmamalıydı." dedim.
Bana doğru eğildi ve gözyaşlarımı elleriyle sildi.
"Bak iyice soluklaşmışsın. Ayrılmamız yakın, seni ağlak biri olarak hatırlamak istemiyorum."
Omzuna hafifçe vurdum ve "Senin yüzünden ağlak oldum. Ayaklanıp durmasan bu olay görmezden gelinebilirdi. Kotanı doldurdun." dedim.
"Kusura bakma Eliz Hanım. Kendimi ilgilen hataları bundan sonra sizin için yapmam."
Dalga geçmişti, farkındaydım ama "Evet, yapmayacaksın." dedim.
"Sonucu okuduğumuza göre herkes dağılsın. İşlerinize dönün." diyen sevdiğimiz hakim kommo ile herkes salondan çıkmaya başladı.
Kendisi de yanımıza geldi ve "Beni takip edin." dedi.
Onun arkasından yürürken Bora'ya yaklaştım ve salondan çıkarken fısıldayarak "Onu sinirlendirmiş olabilir miyiz?" diye sordum.
"Bilmiyorum ama kızacaksa o kızsın. Diğerlerini istemem." diye sessizce cevap verdi.
Dediğine gülecekken kommo durdu ve geldiğimiz odanın kapısını açtı.
"İçeri geçin."
Lafını dinleyip içeri girdiğimizde arkamızdan kapıyı kapattı ve odanın içindeki siyah deri koltuğa oturdu.
"Buyurun, ayakta kalmayın."
Tam karşısındaki ikili koltuğa oturduğumuzda "Şimdi bana olan her şeyi birer birer anlatın. Bu durumdan çıkmanız için çözüm bulalım." dedi.
"Her şey bildiğiniz gibi efendim." dedi, Bora.
"Eliz bana görev olarak verildiğinde onu beyaz yol ile uğurlamak istedim ama gidemedi. Sonrasında içinde kalan şeyi sordum, hatırlamadığını söyledi. Biz de bunun üzerine hafızasını yerine getirmek için bedenini, ailesini, evini onunla bağlantılı her şeyi aramaya başladık."
"Öldürülen bir ruhun her yeri aynı derecede sızlar mı diye sormuştun, bu da konumuzla alakalı mı?"
Anlamıştı.
Tebessüm ettim.
İyi biriydi.
"Alakalı. Eliz'in hatırladığına göre bir sapık onu kaçırıp işkence etmiş."
Kommo, "Ölmediği için hasar alan her yanı sızlıyor olmalı." diye cevap verdi.
"Peki bu kızın ruhu niye insanların tabiriyle hayalete benziyor? Ona baktığımda arkasındaki eşyalarımı görebiliyorum. Normalde bir ruh insan gibi görünür. İçinden dışarısı görünmez."
"Dediğimiz gibi hafızasını yerine getirmek için çabalıyoruz ve her yeni bir şey hatırladığında kayboluyor. İlk başta fark edilmeyecek kadar soluklaşıyordu. Şimdi ise... Ruhu yakında kalmayacak."
Korkarak "Bunun anlamı ne?" diye sordum.
"Aklıma gelen iki farklı anlam var."
"Ne onlar?"
"Ya bedenin ölüyor. Yavaş yavaş soluklaşarak öteki dünyaya hazırlanıyorsun. Ya da..."
"Ya da?"
"Bedene geri döneceksin. Bedenine geri gireceğin için ruhun soluklaşıyor olabilir."
"Yani yaşama şansım var."
"Bu sadece bir tahmin. Daha önce böyle bir durumla karşı karşıya kalmadığımız için net bir şey söyleyemem."
Yine de ihtimal vardı.
Bora'ya döndüm.
Ama onunla kalabilmemin ihtimali yoktu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mandalina
FantasyHafızasını kaybeden bir ruhu öbür tarafa götürmek ile sorumlu olan kommonun ve ısrarla öbür tarafa gidemeyen bir ruhun aksiyon ve heyecan dolu hikayesi.