Karen bir müddet odaya getirilen valizlere ardından aynada kendisine baktı. saçlarını açıp taradıktan sonra Dorisin öğrettiği gibi bir miktar ıslatarak buklelerini belirginleştirdi ve onları başının tepesinde düzgünce topuz haline getirip kenardan buklelerini çıkarttı. Masanın üzerindeki limonu çatalla suyundan arındırdıktan sonra sabit şekilde durup kabarmasın diye topuzuna sürdü. Genç kız bir müddet önündeki boyaya baktıktan sonra tereddütlenip vaz geçecek olsa da omuz silkip dikkatli bir şekilde dudaklarını boyadı ve kalanı hafifçe dokundurup yanaklarını renklendirdi. Bir ara pek hevesliydi dudak boyalarına özenle yapar bolca bulanırdı kendi kendine gülüp yaptığının Noah'ı çileden çıkaracağını düşünse de çıkartmayacaktı. Adamı görecekti değil mi bütünüyle. Karen onun sabrını zorlamaya niyetliydi. Korsesini bir yardımcı ile çoktan giymiş sıktırmıştı valizden öncesinde giymekten hoşlandığı kombineyi çıkarttırmıştı. Önce çoraplarını giyip kaymamaları için kurdeleler ile bağladıktan sonra uzun jüponunu ve üzerine fırfırlı astar eteğini geçirip beline iç cepleri güzelce bağladı. saten kare yaka iç elbisesini giyip üzerine toz pembe kadife kolları dirsekten bollaşan kaftanı geçirdi ve sarı bir kurdele ile belinden tutturdu. Sanıyordu ki hazırdı. Aynadan elini göğüslerine götürüp beyaz iç elbiseyi bir parça yukarı çekti. Ardından omuz silkti. Adamın onu görüp görmeyeceği belli değildi. Kimse onları çaya davet etmemişti. Kendi aralarında toparlanıp eğleneceklerdi hepsi bu. Canlarını sıkan hiçbir şeyi düşünmeden -özellikle de adamları- gülüşüp konuşacaklardı. Karen onların sohbetlerini çok seviyordu. Kendi sessizliği dikkat çekmiyordu çünkü onu cevap vermeye zorlayan ya da araya katmaya çalışan biri mutlaka çıkıyordu. Genç kız bir an tüm bu hazırlığın bile o kadar güzel kadının arasında gecelik sabahlıkla çıkıp gitmiş gibi duracağını biliyor olsa da nefesini tuttu. Yerinden kalkıp eteklerini düzeltip çizmelerini giydiğinde halinden memnun bir tavır ile alt kata inip odadan çıktı ve büyük salona doğru ilerlemeye koyuldu. Saat beşti kahvaltıdan sonra mutfağa epeyce özenli bir hazırlık yapılmasını söylemişti. Merdivenlerden inen Jenna ve Callie'i gördüğünde gülümsedi. Jenna üzerine koyu kırmızı bir elbise Callie ise mavi sade bir elbise tercih etmiş dalgalı uzun saçlarını açık bırakmıştı. Koltuğunun altında da kitabı sıkışmıştı ki Karen gülmeden edemedi. Her zamanki gibiydi. Jenna da öyle. Aslına bakarsa şu an çokça hazırlanmış gibi gelse de kendisi de öyleydi. Yani bir zamanlar...
"Çok güzel olmuşsun Karen." Jenna gülümsedi. Bu kızı bu kadar özenli görmeyeli epey zaman olmuştu ve Jenna doğru olanın bu olduğunu düşündü. Karen onu tanıdığından beri güzel elbiseleri severdi. Hoş Jenna da severdi lakin Jenna hala o elbiseleri giyiyordu. Kızcağız ise mahrum bırakmıştı kendini.
"Çok mu abarttım?" Karen dudaklarını dişledi.
"Hayır Karen aksine sana baktığımda şu an Karen'i görüyorum. Tanıdığım kızı ve abarttığın şeyin dudağındaki boya olduğunu düşünüyorsan şayet... Bu çok saçma... Sana yakışıyor. Ben bu koca dudaklara onu sürdüğümde yüzüme yastık bağlamış gibi oluyorum. " Carren sırıttı.
"Ben çok severim lakin en son sürdüğümde gecenin sonunda dudaklarımın yarısı yıkamaktan eridi." Jenna kaşlarını kaldırdı. "Elimde değil!"
"Hadi geçelim." Callie gülümseyerek Karenin de koluna girdi.
"Geç kaldınız." Lily kapıdan giren kızlara baktı.
"Anne beş çayı beşi on geçerken de içilebiliyor... Fincanları elimizde tutup saat geldiğinde ağzımıza götürecek değiliz."
Maeve zümrüt yeşili cürretkar saten elbisesiyle sofraya otururken Fiona ve Morigana bakıp kahkaha attı ardından kızlar da gülmeye başladılar.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
LİMON ÇİÇEĞİM
Ficción históricaÇILGINLAR GİBİ SEVİP DE GÖZÜNÜN UCUNA YANSITMAYAN BİR ADAM, TERTEMİZ DUYGULARININ KURBANI OLAN, HAYAL KIRIKLIĞININ BÜYÜĞÜNÜ YAŞAYAN DÜNYA TATLISI BİR KIZ... DÜNYAYI ALTINA ÜSTÜNE GETİRİP DE İKİ GENCE BİR TÜRLÜ YARDIM EDEMEYEN BİR KALE DOLUSU MANYA...