Noah korkunç bir baş ağrısı ile gözlerini aralayıp açık perdeden odaya dolan gün ışığına baktıktan sonra yavaşça doğrularak birkaç kez damağındaki kötü tadı geçirmeye çalışıp avuç içiyle gözlerini ovaladı. Yanına baktığında karısı yoktu genç adam ciğerlerini dolduran nefis kokuyu içine çekip yeniden etrafına bakarak olduğu yeri teyit etti. Mutfakta düşüp sızmamıştı. İyiden iyiye aptallaşan kafasıyla ayaklanarak çoraplarının ve ceketinin üzerinde olmadığını fark ettiğinde ve gömleğinden yayılan korkunç kokunun da farkına vardığında onu çıkarıp kenara koyduktan sonra dolaptan bir yenisini çekip giydi ve bulduğu çorapları da pantolonu üzerinden çekerek çizmelerine yöneldi. Karenin yüz yıkama kasesinde yüzünü ve boynunu ıslattıktan sonra durup açık camdan dışarı baktı. Çok içmişti genç adam ve umuyordu ki işleri daha fazla berbat etmemiş olsundu gerçi Noah öfkelenmekten çok ağlayıp zırlanan bir adam olduğundan gözlerini kısarak hatırlamaya çalıştı. Kadının karşısında çocuk gibi ağladığını anımsar gibiydi. Noah omuz silkti ağlasındı. Keşke o kafayla birazda beynini duvardan duvara vurup dağıtmış olsaydı. Kenarda güzelce duran yeleğini çekip bağlarını boydan boya çaprazlayarak giyinme işlemini sonlandırdığında eğilip aynadan yansıyan dağınık suratına da bir müddet baktıktan sonra saçlarını düzelterek alt kata inmeye koyuldu.
Karen yukarıdan gelen tıkırtıları duyduğu vakit Noah için yaptığı tart ve çörekleri ısıtabilme adına hala sıcak olduğunu bildiği minik fırının içinde duran metal levhayı bir bez ile çekeleyip yaptıklarını üzerine yerleştirdi ve sehpaya getirdiği çanaklardaki peynir yağ bal ve pekmezi sıraya dizerek leydi Elizabeth'in onlar için odaya koydurduğu iki çift porselen tabak çatal bıçak ve bardakları terekten çıkarıp masaya dizdi. Son olarak kendi işlediği ağız peçetelerini de kıvırıp tabağın içine bırakması ardından minik kazanda yapmaya çalıştığı çayı mutfaktan aldığı porselen demlik içine bir kepçe yardımıyla koyup onu da sehpanın üzerindeki beze yerleştirdi ve heyecan içinde oturup beklemeye koyuldu. Dün gece çokça düşünmüş biraz uyuyabilmişti ve uykusuzluğa pek dayanabilen biri olmadığından şu an kafası biraz sallanmıyor değildi. Noah'ın yaptığı konuşmayı hatırlayıp hatırlamadığını bilemiyordu lakin unutmuş olması işine gelirdi. Karen bugün canının sıkılmasını istemiyordu. Üzerine giydiği koyu mavi yakası fırfırlı elbisenin sıvadığı kollarını düzeltip ardından öylesine topladığı saçlarını yoklayarak yerinde kıpırdandı. Kalbi bir süredir gümbürdüyordu çok uzun bir zaman dilimi ardından böyle mutlu hissetmek canlandırmıştı onu. Bu günün kendine ait olan hiçbir parçasında huzursuzluk çıkartmak niyetinde değildi. Merdivenlerdeki topuk seslerini duyduğunda dudaklarını dişleyerek nefesini tuttu ve ayağa kalktı. "Günaydın."
Noah aşağı indikçe yoğunlaşan güzel kokuyu içine çekip karısını kanepenin yanında gördüğünde ufak bir afallama ile duraksayıp kapının yanındaki dibe vuran viski şişesine baktı ardından bir parça kızarıp yanaklarını kemirerek yeniden, odasını aydınlatmak için harekete geçmiş gibi parıldayan kadına göz süzdü. "G-günaydın"
"Gel" Karen aralarında oluşan tuhaf durgunluğu geçiştirebilmek adına konuştu lakin adam hareket etmeyince minik adımlarla yanına gidip koluna tutundu. "Kahvaltıyı çoktan kaçırdık"
Noah saatin on ikiyi geçtiğini fark edince gözleri iri iri açılarak kadına baktı. "B-bunca saattir uyuyor muydum"
"Neden ayıp mı ettin?" Karen omuz silkti.
"Günü karşılayamadım." Noah derin derin soluyarak kanepenin ardındaki sehpaya kurulan sofraya bakıp onu çekeleyen kadına ayak uydurarak kendi köşesine oturup öne doğru eğildi. Karense eline bezi alıp fırinın demir kapısını açıp içindeki tepsiyi çekerek çörek ve büyükçe bir tartı dışarı serdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
LİMON ÇİÇEĞİM
Historical FictionÇILGINLAR GİBİ SEVİP DE GÖZÜNÜN UCUNA YANSITMAYAN BİR ADAM, TERTEMİZ DUYGULARININ KURBANI OLAN, HAYAL KIRIKLIĞININ BÜYÜĞÜNÜ YAŞAYAN DÜNYA TATLISI BİR KIZ... DÜNYAYI ALTINA ÜSTÜNE GETİRİP DE İKİ GENCE BİR TÜRLÜ YARDIM EDEMEYEN BİR KALE DOLUSU MANYA...