Binbaşı'nın odasının önüne yatak yorgan atsam, diye düşündüm. Kimse niye böyle yaptın, demez. Çünkü hiçbir şey yapmasam da yine kendimi, kendi odamdan çok onun odasında buluyordum. Üstelik bu çağırması, sadece nasıl olduğumu sormak içindi.
Gerçekten, beni nasıl olduğumu sormak için mi çağırdı diye içten içe söylenirken, daha sonrasında ağzındaki baklayı çıkarmış. Turnuvayla ilgili, Nigar Komutanın bahsettiği hayati tehlikeyle ilgili ve çökmüş görüntümle -o biraz daha güzelleyerek hafif bir bitkinlik demişti- ilgili oldukça uzun, yaklaşık bir buçuk saat, konuştu. Nasihat verdi demek daha doğru olurdu belki de.
Aslında bunun olacağını tahmin ediyordum. Dün ciddi manada tesadüfen Nigar Komutanla ciddi bir sohbeti koridorda ettiklerine şahit olmuş, oradan geçerken adımı duyunca da gizlenip kulak kabartmıştım.
Çok da gizli bir şey konuşmuyorlardı aslen. Binbaşı çok evhamlıydı benim hakkımda. Sürekli beni anlamak için ne yapması gerektiğini sorup duruyordu Nigar Komutana. Çünkü Babamın kaybolmasına verdiğim tepkiden, şu aralar hiçbir şeye çok tepki vermiyor oluşuma kadar hiçbir şeyi anlamamıştı.
Nigar Komutan onu yatıştırmaya çalışıyordu, beni kimsenin ciddi manada anlayamayacağını söyleyerek. Verdiğim tepkiler veya tepkisizlikler, hepsi ama hepsi kendime hastı. Beni anlaşılabilir seviyeye getiremezlerdi ya da sonuna kadar anlayamazlardı. Sadece çalışacaklardı. Uğraşacaklardı.. Kendimi onlara açmam ve onları bu gizemliliğimden kurtarmak için. Çünkü eskisi kadar toy ve bilgisiz değildim. Gücümün sınırlarını bilmesem de, bildiğim kadarı bile bana fazlasıyla yeterdi. Nigar Komutan böyle söylüyordu. Yapmaları gereken tek şey beni koruyup kollamak ve güvensizliğimi kırmaktı.
Aslında eskisi kadar güven sorunum da yoktu. Sadece kendimi yaslamıyordum. Yaptıkları her şeyin benim hayrıma olduğunu, zaten el üstünde tutulduğumu ve bana verdikleri her şeyin benim için en iyisi olduğunu görmüştüm. Bu yüzden artık enseme vursalar ekmeğimi verirdim. Benim nazımla niyazımla uğraşamazdı bu adamlar, devlettik biz.
Binbaşı beni çağırdığında, bana başka bir saat de vermişti. Görüşünüşü kolumdaki dijital saatin aynısı olduğu için anlamayarak suratına bakmıştım adamın.
"Soldaki düğmesi bir acil durum hattı. Bastığı an başına bir ordu toplanır. Altındaki casus alarmı. Eğer bir şey fark eder, görür veya duyarsan bu sefer başına bir ajan ordusu toplanır. En alttaki ise ordu acil yardım düğmesi. Yaralanırsan -yaranın boyutu ve acısı hiç mühim değil- başına bir harp hastanesi toplanır."
"Peki bu?"diye sormuştum karşılarındaki tek düğmeyi gösterdim.
"O da saati değiştiriyor."dediğinde gülümsemiştim.
Binbaşı saati biraz kurcalarsam başka özelliklerini de keşfedeceğimi söylemişti. Bu işi sonraya bıraktığımızda ise bana turnuvayla ilgili spoi vermek istese de bunu ahlaksızlık olarak gördüğünü ve asla ağzımla isteyecek olsam veya orada ölecek olsam bile söyleyemeyeceğini söylemişti. Sonrasında ise turnuvanın gerçekten zor olacağını. Similasyonlarda gördüğüm dünyanın bana ciddi fiziki bir zarar vermediği doğruydu ama bu gerçek hayattı ve bu zamana kadar öğrendiğim her şey, stratejik olarak veya başka türlü şeylerin hepsiyle beni, bizi tek seferde sınayacaklardı. Üstelik karşımda bir rakip de olacaktı.
Binbaşının anlattıklarından çıkardığım en büyük sonuç, şu birkaç hafta ekstra dikkatli olmam gerektiğiydi. Eşkarargahın gelmesiyle bir tık dikkat dağınıklığı vardı ve sistem de belirsiz bir tıkanıklık mevcuttu. Birileri işini savsaklıyordu. Bulacaklardı kim olduğunu ama ben yine de dikkatli olmalıydım. Özellikle de turnuvada. Turnuvanın, özellikle bizim karargahın turnuvasının ekseriyetle takip edilecek bi yarışma olduğunu altını çizerek söylemişti Binbaşı. Olabilecek ve olmayabilecek tüm senaryoların tedbirini almışlar, turnuva sahasını 51. Bölgeden bile daha sağlam korumuşlardı. Binbaşının kendinden emin bir sesi vardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ŞAFAK Asker
General Fiction"Komutanım."dedi Üsteğmen alçak perdedeki bir sesle. İstemiyorum, dememişti ama bu seslenişi bu anlama geliyordu. Elini kaldırdı Komutan. İtiraz etmesine izin vermedi. Kaşlarımı kaldırdım. İtiraz edemiyor muyduk yani, bir şeyi istemiyorsak? Buranın...