Şafak 6/2

9.7K 362 40
                                    

 

"Kaktüslerde çiçek açar derken, onu çiçekten saymamak daha kırıcı olmuyor mu?"

***
Hissetmemek nedir bilir misiniz, diye bir saçma bir soruyla girmeyeceğim bu konuya. Çünkü biliyorum; hepiniz, hepimiz biliyoruz hissetmemek ne demek. Küçücük bir çocukken bile öğrenebilirsin hissetmemek ne demek. Mesela, annen dövmüştür seni bir terlikle, saatlerce ağladıktan sonra susarsın, boş boş bakarsın bir yere. O an hissetmiyorsundur.

Hayır, demiştir birisi sana veyahut da, bir şeyi çok istemişsindir, yok, demişlerdir. İlk önce üzülürsün, sonra kin güdersin sana hayır diyene. Sonra sana başka bir iyilik yapar o kişi, ne hissedeceğini şaşırırsın mesela. Aslında kızgındın ona ama şimdi seni çok mutlu etti, ne hissetmelisin? Ona kızgın kalmaya devam edip iyiliğini görmezden mi gelmelisin, nankör mü olmalısın başka bir deyişle? Yoksa her şeyi bir kenara itip eskisinden daha güzel mi yaklaşmalısın o insana? Ne yapmalısın? İşte, buna karar verene kadar sen de hissizsin.

Ve hissizlik, kimin uçurumudur..?

Sanırım hepimizin.

O yüzden hissizliği seçip seçemeyeceğimizle ilgili bir soru sormak istiyorum sizlere. Evet, hissizliği hepimiz biliriz ama hislerimizi seçebildiğimiz gibi bunu seçebilir miyiz? Hislerimiz, başımızdan geçen olaylara göre şekil alıyorsa, bir şey hissetmemek de böyle bir şey mi? Ya da sadece duvar olsun diye, önümüze kurduğumuz setler mi? Bir nevi güvenlik bariyeri mi yani? Eğer hissetmezsek yara almayız diye bir yargı var mı, bunu sorguluyorum. Ya da varsa işe yarar mı?

Buna benim kendi cevabım, hayır. Hissizliği her zaman seçemezsin, bazen o kendiliğinden seni bulur, bazen sen ona gidersin. Hissizliği seçersin ama her zaman değil. Mesela bu mutsuz olmak gibi. Bazen bir şeyler bizi mutsuz eder, elimizde değildir. Canımızı yakacak birçok şey var hayatta. Mutsuz olmayı bu şekilde seçmiş olmazsın. Ama bazen havanın bozuk olması bile etkileyebilir seni. Mutsuz olmaya kendi ayaklarınla gidersin. Hissizlik de böyle. Seçim var ama her zaman değil. Hissizlik güvenlik bariyeri, evet.

Bariyer olabilecek güçte bir oluşum olmadığını savunurdum mesela eskiden. Ama düşündükçe, insanları inceledikçe fark ettim, gayet de güçlüymüş. Mesela öfke çok güçlü bir duygu ya da nefret, kin veya mutlu olmak. Ama hissizlik hiçbir şey ifade etmediği için, karşıdaki kişi, ne düşündüğünü yüzünden anlayamadığı için, bu önemli bir güçtür zannımca. Hissizlik sadece bir maske. Çok öfkeli olabilirsin ama yüzüne yansıttığın şey ifadesizlik olabilir. Çok üzgün de olabilirsin ama yüzün hiçbir şey ifade etmezse yarana dokunan olmaz. Hissizlik iyidir.

Hissizlik iyidir, ben değilim.

İki buçuk hafta olmuş muydu? Olmuştu. Belki geçmişti bile. O günden sonra, çıldırdığım o günden sonra o kadar boştum ki, düz duvar bile benim yanımda daha doluydu. Aslında ciddi manada hissizdim. Aynı küçük bir çocukken, bir araba dayak yiyip, saatlerce ağlayıp durulmuş gibiydim. Boşluğa bakıyordum, hiç gözlerimi çekmeden.

Darmadağındım, eski bir sehpadan düşmüş bir vazo gibi kırıktım, durgundum, suskundum. Ellerim batıyordu her yerime, canım yanıyordu. Bazen ağlıyordum ama neden ağladığımı bile bilmiyordum. Ki ağladığımı bile çok sonradan fark ediyordum. Uyuyordum. Uyanıyordum. Kahvaltı yapıyordum, geri gelip Nil'in vitamin diye verdiği ilaçları içip tekrar uyuyordum. Uyanıyor, yemek yiyor, geri gelip bir süre yine boşluğu izleyip sonra tekrar uyuyor, ardından uyanıp yine yemek yiyor, ilaç içiyor ve tekrar uyuyordum.

İki buçuk haftam bu şekilde geçmişti. Tek düze. Omzum çıkık olduğu için derslerimin iptal olduğunu Nil söylemişti geçenlerde. He, evet bir de Nil vardı bu tekdüzeliğin içinde. Hafta içi, sabah kahvaltı için beni odamdan alıyor, sonra derse gidiyordu. Öğlen yemeğinde de beraber oluyorduk sonra. Yani o geliyordu açıkçası, ben tek başıma otururken, geliyor ve anlatıyor, anlatıyordu. Akşam yemeğinde de beraberdik. Yemeği yiyip odama geçiyordum, o da benimle geliyor, gün içinde olan her şeyi, duyduklarını anlatıyordu.

ŞAFAK AskerHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin