Dünya dediğin dar bir geçit, bedenimiz sığsa ruhumuz sığmıyor.
Yorgunlukla yasladım başımı geriye. Gözlerimi aracı çevirdiği asfaltın ilerisine, ufka dikip yanından geçtiğimiz ormanın silik görüntüsünden çektim. Yanımda oturuyordu. Söylediğim laftan sonra bir daha bakmamıştı bana. Araca binmemi emretmiş ve sonra da hiçbir şey konuşmamıştı. Etrafına gerim gerim gerginlik yayan halkalardan duvarlar örmüştü. Çektiği setin elektrikli duvarlarının ufak çıtırtılarını duyabiliyordum. Ve bundan nefret etmiştim.
Bana kızmasından hoşlanmıyordum. Nötr kalabilirdi belki, ya da tamam kıza da bilirdi ama bu şekilde gerçek bir öfke olmasındı. Örneğin emirlerine karşı geldiğimde kızması gibi. Onlar çok ciddi şeyler değildi fakat bu çok gerçekti. Yüzüme bakmıyordu ve sesini benden esirgiyordu. İçimi çektim gözlerimi ufukta tutarak. Üzülmüştüm.
Yine de ona söylememekte kararlıydım. Bunun ne kadar yanlış olduğunu tüm açıklığıyla görebiliyordum. Bunu görememek için İQ seviyesinin 0,1 olması gerekirdi. İQ'm o kadar az değildi ama yine de söylemeyecektim.
Mevzu babamla ilgiliydi. Önemli bir konuydu, benden saklanan şeyler listesi, varan 1'de mevcut bir konu. Ve bu yaptığım plan bana tüm bunlarla ilgili doğruyu getirecekti. Kötü bir plandı, muhtemelen başıma dünya kadar iş açılacaktı ama buna değecekti. Belki de değmezdi ama değme ihtimaline böbreğimi verirdim.
Bu planı, düzeltiyorum, bu kötü planı göle atlamadan hemen önce yapmıştım. Üç saniyede yapacağım her şey gözümün önünden geçmişti, ardı ardına.
Kızı orada bırakmıştım ve Aras'ın yanına gitmem on bilemedin on beş dakika sürmüştü. Sanmıyordum ki kız o süre içinde ayılsın. Bu nedenle, göle atlamadan önce Aras'ın yanına ulaşmış olsaydım bu yaklaşık yedi sekiz dakika sürerdi. Aras'ın ormana dalıp kızı bulması da bi o kadar ancak sürerdi ve problem ortadan kalkardı. Buna izin vermemiştim, çünkü kızın bulunmasını istememiştim. Kızın bulunması demek, benim babama ne olduğunu öğrenme biletimin yanması demekti. Planımın ilk yarısı kızı bulmasını önlemekti ve başarmıştım. İkinci yarısında, ki ikinci yarısı tamamen olur diye umduğum bir olaylar dizisiydi, kızın tekrar beni bulması benim onu tepelemem ve sonrasında da öttürmem. İşte muhteşem planım. Bence başarılı.
Yalan.
"Aklından geçen her neyse,"diye mırıldandığında başım otomatik olarak ona döndü. Bakışları dümdüz karşıdaydı, kuşkulu duruyordu ve bu kuşkusunun altında bir kararlılığı görebiliyordum. "Bunu çözeceğim ve bunu çözdüğümde umarım,"durup kaşlarını çattı. Gözlerimi kısarak, biraz da ürkerek izledim kararan yüzünü. "Umarım altından tahmin ettiğim şey çıkmaz Hilal." Yutkundum hafifçe.
Yüzümün gözümün acısıyla mı uğraşayım, bunun planımı fark etme korkusuyla uğraşayım şimdi ben? Gözlerimi kırpıştırdım. "Eşkıya mısın be?"dedim kollarımı kavuşturarak. Islak üstüme değen kollarımla ürperdim. Güzelim cipin ön koltuğu artık bir havuzdu. Tebrikler.
Karanlık bir bakış gönderdikten sonra tekrar önüne döndü. Cevap vermedi, vermeyi de düşünmüyormuş gibiydi. Başımı yavaşça önüme çevirdim moralim bozularak. Pişman olurken yaptığım şeye, az kalsın dökülüyordum tüm olanları. Gözlerimi kapatıp kendime zaman tanıdım. İşe yarayacaktı, umutsuzluğa kapılmamalı ve, en önemlisi kendimi ele vermemeliydim. Kendime sadık olmalıydım. Başarabilirdim planım işleyecekti. Buna inanıyordum.
İçimi çektim.
***
"Pişt!" Kafamı sesin geldiği yöne çevirdim. Göz göze geldiğim iki çift gözle turşu satan suratım şaşkınlıkla kaplandı. Dağ ayısı bana eliyle gel gel yaparken aynı zamanda da gelmemi de fısıldarken gözlerimi önümde yürüyen zehir bakışlı Aras'a döndüğünde beni gram takmadığını görünce omuzlarımı düşürüp oflayarak yanlarına doğru yürümeye başladım.
![](https://img.wattpad.com/cover/79151136-288-k101505.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ŞAFAK Asker
General Fiction"Komutanım."dedi Üsteğmen alçak perdedeki bir sesle. İstemiyorum, dememişti ama bu seslenişi bu anlama geliyordu. Elini kaldırdı Komutan. İtiraz etmesine izin vermedi. Kaşlarımı kaldırdım. İtiraz edemiyor muyduk yani, bir şeyi istemiyorsak? Buranın...