ŞAFAK 6

8.7K 351 122
                                    




"İnsan aciz bir varlıktır. Aynı zamanda yaşayan ve yaşamayan, yaratılmış tüm diğer canlılardan üstündür de. O zaman bu insanları yaşayan en üstün aciz varlık mı yapar?

***

Derin bir nefes aldım dalgınca karşımdaki parkta oynayan çocuklara bakarak. İrili ufaklı bir sürü çocuğun kahkahaları güvende hissettiriyordu sanki. Kafamda bir soru yankılandı. Acaba bir gün benim de çocuğum olur muydu? Kendi kendime sorduğum sorudan rahatsız olup kaşlarımı çattım. Çocuk sorumluluk demekti ve daha kendi sorumluluğumu doğru düzgün üstlenemezken, bir çocuk istemek ne kadar mantıklıydı?

Ama şu da vardı ki, zaman ve şartların ne getireceği belli olmazdı. Büyümek, sanmıyorum ama hayatımın arkadaşıyla tanışmak falan olabilecek şeylerdi. Bu şartlar yerine geldiğinde neden olmasındı ki? İnsan büyüğünde sorumluluk alabilirdi.

İçimi çektim. Çocuğum olduğunu hayal bile edemiyordum. Bana benzeyen bir oğlan çocuğu hayal etmeye çalıştım. İki yaşında sert bakışlı, ruhsuz bir çocuk geldi gözümün önüne. İrkildim. Ben bile iki yaşımda böyle olmadığıma emindim.

Bakışlarımı parktan çekip yola çevirdim. Karmakarışıktı yol. Trafik bezdiriciydi. Hava bunaltıcıydı. Hiçbir şeyden memnun olmayan keyfime küfredip gözlerimi gökyüzüne çevirdim. Bu boşluk hissi beni öldürecekti.

Bugün Pazar'dı. İzin günüydü yani. Gerçi bana çok gündür izin günüydü ya hadi neyse. Zor bir haftaydı, diye düşündüm dalgınca. Yorucu, üzerimde baskı hissettiğim saçma sapan bir haftaydı.

Salı günü, Aras Üsteğmen'in yanından çıkıp doğruca Nil'i bulmuştum. Akşam yemeği zamanıydı ve yemek yiyordu. Onu ilk önce rahatsız etmek istemedim fakat omzumun çıktığını başkasına göstermek istemiyordum. Geleli çok fazla dikkat çekmiştim. Sürekli bayılıyor ve yara alıyordum, aynı zamanda bir bölümüm yoktu, bu bile dikkat çekmeye yetiyordu. Göz önünde olmaktan nefret ederken led ışığı gibi renkli bir şekilde yanıp sönerek parlıyordum.

Yemekhanede fazla kişi yoktu, bu işime gelmişti. Hızlı bir şekilde masaları tarayıp kırmızı saçlar aradım ve kenarda bir yerde oturduğunu gördüm. Yalnızdı. Kaşlarımı çattım, o yalnız yemek yemekten nefret ederdi. Omzum sancıyla beni dürttüğünde olduğum yerden dikilmeyi kesip hızlıca yanına gittim.

Yanındaki sandalyeyi çekip oturduğumda bana bakmadı bile. Yemeğini de yemiyordu, bir sorun vardı.

"Nil?"diye seslendim korkmaması için yavaşça. Aslında kafama kadar karmakarışık duygularla doluydum ama şu an Nil'e ne olduğu daha mühim bir konuydu.

İrkildi. Yüzünde ne olduğunu anlamaya çalışan ifadeyle kafasını bana çevirdi. Gözlerinde hüzün vardı. "Efendim?"dedi çekingen bir sesle. İçimde vicdan baş gösterdi. Onu bu hale getiren bendim. Onu kırmıştım. Gözlerimi bir iki saniyeliğine kapatıp nefesimi verdim. Yeni bir nefes alırken "Özür dilerim."dedim bir çırpıda. Şaşkınlıkla donup kaldı. "Ne?"dedi yüzündeki şok ifadesiyle.

"Özür dilerim Nil, yemin ederim niyetim seni kırmak değildi. Sadece Üsteğmen bozuntusu," Aras Üsteğmen'in aklıma girmesiyle içim buruştu, ondan gerçekten nefret ediyordum.

"O Arizona maymunu, hayatımda toplasan koşmadığım kadar koşturdu, şınav çektirdi, mekik, adını bilmediğim saçma sapan ağırlıklar kaldırttı, kilolarca şey kaldırdım inanabiliyor musun, üstünde denemek istediğim onlarca silahtan bahsetti. Savunma taktikleri, saldırı yöntemleri... Beni o kadar yordu ki, üzerine bayılmamak için kendimi zor tuttum. Ve sen de öyle ısrar edince sana patladım ve bir de küfür ettim. Özür dilerim Valla-"

ŞAFAK AskerHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin