"Çok güzelsin ve çok tanıdık yüzün
Daha önce öldürmüş müydün beni?"***
Bir karar alana kadar geçen o sancılı süreci bilmeyen yoktur yeryüzünde. Tamamen emin olup içine sinene kadar düşünür insan habire. Böyle mi yapsam şöyle mi yapsam, bu mu olsa şu mu olsa.. Karar verene kadar geçen o dokuz doğurtan zaman, bittiğinde çok kalabalık bir otobüsten kan ter içinde inmişsin gibi bir rahatlama verir sonrasında.Aras'ın bu otobüsten inmesine çok az kalmıştı.
Günlerdir düşünüyordu genç Yüzbaşı. Çevresindeki insanların dikkatini çekecek kadar dalgın ve sessizdi. Hatta o farkında değildi ama, yanındaki kız bile onu izliyordu zaman zaman. Aras'ın uğruna can vereceği o gözlerini adamın üzerine dikiyor, sanki düşüncelerini okuyabilecekmiş gibi bakıyordu. Ama Aras Yüzbaşı'nın dalgın mavileri onunla kesişmiyordu. Sadece onunla değil, kimseyle kesişmiyordu.
Geldiklerinde Ebe Komutan'ın tüfekle karşıladığı sessiz ikiliye ev halkı anlam verememişti mesela. Gecenin ikisinde asma kapının arkasındaki avluda dizilmiş yardımcı personeller, Aras'ın küçük amcası ve eşi de. Hadi Aras umursuz itin tekiydi de, bu kuş cüsseli kız nasıl olmuştu da hiç şaşırmamıştı tüfekli küfürlü karşılamaya? Yürek mi yemişlerdi gelmeden evvel?
Ebe Komutan çok kızgındı. O kadar kızgındı ki, küçük oğlu olmasa gecenin ikisinde çeker vururdu o Aras denen uşağı. Gamsız umursuz gavur torunu, hangi yüzle iyileşip gelmişti şimdi buraya? Hastayken söylemez, iyileşince söylemez; Baş Çavuş'un beygiri miydi onlar burada? Bu oğlan onları aile diye görmez miydi? Neydi derdi de kimselere söylemeden toprak altına girmeye kalkmıştı?
"Birak haşindi vurazağum o iti!"diyerek yaşlı elleri tüfeği kurtarmaya çalışmıştı. Aras kızı asma kapının önünde bırakıp iyice yaşlanmış ebesinin yanına gitmişti bir çırpıda. Kadının çalışanlarını titreten o öfkesi, sanki hiç yokmuşçasına, tüfeğini elinden alıp amcasına vermiş, sarılmıştı küçük cüssesine.
Sessizlik olmuştu. Herkes nefesini tutmuş, inadı siniri dağ olan bu kadına yanaşan gavur torunu izliyordu. Yaşlı kadının yüzü, Aras'ın göğsünde kaybolduğu için kimse çıkarım yapamıyor, kadın çocuğu döver mi söver mi kestiremiyorlardı. Biraz sonra, Ebe Komutan kollarını kaldırmış,hastalığını iyileştikten sonra öğrendiği bu hayırsız torununun sırtına koymuştu.
Ortadaki gerginlik azalır, insanlar nefeslerini bırakırken kadın başını Aras'ın omzuna koyup sıkı sıkı sarıldı canının parçasına. Kendisindeydi sıra, bu oğlan ne demeye gidecekti öbür tarafa?
"Oy pok yiyenun uşaği oy. Ettun gene edezeğuni."dedi kadının artık öfkeli çıkmayan sesi. Aras'ı tanımayan çalışanlar birbirine şokla baktı. Nasıl olmuştu da bu aksi kadını bu kadar kolay sakinleştirebilmişti bu çocuk?
"Yangınım çok büyük Nene."
Aras bunu kadının kulağına yangın gibi bir sesle, duman kadar sessizce söylemişti. Çalışanlar ne söyledi diye birbirlerine bakarken, amcasıyla yengesi de ne söyledi diye Aras'a baktı. Asma kapının önünde öylece duran kızın bile merakla ışıldadı gözleri, ne söyledi diye.
Torununun sesine yandı yandı kavruldu Ebe Komutan. Dondu kaldı. Gözleri hemen karşısında kalan asma kapının önündeki, yangının sebebini buldu hızla. Yılların tecrübesiyle, saniyeler içinde çözdü torununun derdini. Çözdü çözmesine ama yaşlı yüreği kıyım kıyım kıyıldı.
Sevdalanmak kötü şey değildi. Sevdalanmak zor şey de değildi. Ama sevdalanmak kararırsa, hem kötü hem zor şeydi. Kara sevda öyle bir şeydi. Kavuşamayınca öyle olurdu. Canının parçası torunu, şu arkadaki sessiz bakışlı kıza kavuşamıyordu. Yaşlı başı anladığını belirtircesine sallandığında, Aras bunun sonra konuşacağız demek olduğunu anlamıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ŞAFAK Asker
General Fiction"Komutanım."dedi Üsteğmen alçak perdedeki bir sesle. İstemiyorum, dememişti ama bu seslenişi bu anlama geliyordu. Elini kaldırdı Komutan. İtiraz etmesine izin vermedi. Kaşlarımı kaldırdım. İtiraz edemiyor muyduk yani, bir şeyi istemiyorsak? Buranın...