BÖLÜM 7

270 18 0
                                    


  Avery kusmak üzere olduğunu fark ettiğinde. Atın yanında sallanıp duran kollarından birini güç bela kaldırıp Ronald'ın bacağına sardı. Belki de saatlerdir yüzü koyun bir şekilde at üstünde yatıyordu. Vücudu her sıçrayışlarında attan ve Ronald'dan çeşitli darbeler yemiş olsa da kendini yatarak cezalandırmaya zorlamıştı. Kızın yaşadığını bile unutmuş olan genç adam korkuyla irkilip atı durdurdu. Ancak Avery doğrulmayı başaramadan atın ve Sör Ronald'ın üzerine midesindeki her şeyi çıkarmıştı. Sonrasında ise attan sanki bir kuklaymışçasına karşı koyamadan, sırt üstü, nemli çimlerin üzerine düştü. Deborahlar atlarından inip kızı kontrol etmek için yaklaşırken Avery uyuşmuş elleriyle yüzünü örtmeye çabaladı.

"Lütfen yaklaşmayın."

Tüm bedeninin utançtan alev aldığını hissediyordu. Alay edilmeyip daha da ilgilenilmesi ise durumu kötüleştiriyordu. Yavaşça düştüğü yerden doğrulsa da bakışlarını yerden kaldıramadı. Karnındaki kaslar saatler boyu antrenman yapmış gibi sızlıyordu.

"Leydi Avery, bu benim hatam. Yeterince uzaklaştığımızda durup doğrulmanız için beklemeliydim."

Avery kafasını sorun olmadığını belirtmek için iki yana sallarken az önce midesinden çıkanları önünde diz çökmüş Ronald'ın bacağında görüp utançtan bayılacağını hissetti.

"Tigris Nehri yakınlarda. Biraz yürürsek sonrasında," Xavier genç kızı baştan aşağı süzüp iğrenerek dudaklarını büktü. "Toparlanabiliriz." Cümlesini tamamlayıp atın eyerini çekiştirdi. Yanında dolaştırdıkları kız bir prensesten çok orman kaçkınına benziyordu. Kan kusmuk ve paçavralar içerisindeydi.

Xavier varlıklarını yok sayarak önden yürürken Avery dalgın dalgın kollarının arasına geri aldığı çantasını izlemeyi sürdürüyordu. Ronald endişeyle avucundaki eyeri sıkıp boğazını temizledi.

"Leydi Avery, bunu konuşmak için doğru zaman olmayabilir. Ancak an itibarı ile Ruhlar Ormanı'ndayız. Burada izimizi süremeyeceklerdir. Ormanı geçip Liman Kenti'ne sığınmayı planlıyoruz."

Avery başını kaldırıp çevresini süzdü. Etrafında olan şeyleri duyup görebiliyordu ancak sanki her şey saniyesinde unutulup gidiyordu. Susturamadığı çığlıklar kafasının arkasında kamp kurmuşlardı. Düşünebildiği tek şey arkada kalmış olan ailesiydi. Hayatı boyunca gelmek için gün saydığı bu ormanın ağaç dolu bir yerden farkı yoktu sanki.

"Tüm yolculuğunuz boyunca canımızı ortaya koyarak sizi koruyacağımızın sözünü verdik."

"Kime?" diye sordu kız sessizce yanındaki yakışıklı çocuğa şüphe dolu gözlerini dikerken. Bu farklı bakışlar karşısında şaşıran Ronald istemeden heyecanlanarak tebessüm etti.

"Sör Frederick'e Leydim. Babanıza birkaç hafta önce yolculuğun sonuna kadar güvenliğinizden sorumlu olacağımızın sözünü verdik."

Avery hayal kırıklığının göğsünde biriktirdiği sözleri dile dökemedi. İnsanların koridorlarda fısıldayarak bahsettiği her şey doğruydu. O, gerçekten de kendi ailesi tarafından Deborahlara satılmıştı. Üstelik bu olayın onda yarattığı balyoz etkisine o kadar kafayı takmıştı ki başına konmuş ödül hakkında tek bir sözden bile haberi yoktu.

"Kimdi onlar? Saldırıyı düzenleyenler."

"Açık denizin korsanları ve paralı askerler."

"Nasıl burnumuzun ucuna kadar fark edilmeden geldiler?"

"Tigris nehri karşınızda Prenses Avery."

Sorusunu geçiştirip onu kovmasının ardından açık alanda yavaşça akan nehre yaklaştıklarında atları dizginleme görevini Ronald aldı. Avery ayakkabılarını çıkarıp nemli toprağa parmaklarını soktu. Hemen önünde akan berrak nehir ona hiç de cezbedici görünmüyordu. Bir gün önce gözlerinin arayıp durduğu Xavier hemen yanı başında memnuniyetsiz bir gardiyan gibi dikilmiş ayağını sallarken Avery göz ucuyla ona ters bir bakış attı. Etraflarını saran hava onlar için buz kesmiş ve nefes alınması zor bir hale gelmişti. Hiçbirinin içerisinde geleceğe dair en ufak heyecan kırıntısı kalmamıştı.

RUHLARIN HİKAYESİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin