"O iyi mi?" dedi Ronald bir eli Helen'in beline sahiplenici bir şekilde sıkıca sarılırken. Helen kızarmadan edemedi. Cadı kapıya bakıp kaşlarını daha da çattı. Kapının ardında onları usulca dinleyen Avery'nin öfkeli kalp atışlarını kafasının içerisinde duyabiliyordu.
"Neden bu kadar sinirlisin?" dedi kapıya doğru. Ardına kadar açılan kapı kızın yüzünü açığa çıkarmıştı. Avery ağlamaktan şişmiş gözleriyle odayı inceledi. Gücünü hala toparlayamamış olduğundan attığı adımda zorlanmıştı. Dengesiz duruşunu fark eden Xavier onu tutabilmek için yanına gittiğinde Avery ona bakmadı. Kendini çocuğa yaslayıp biraz güç alabilmeyi umdu. Konuşmaya başlamadan önce kendini sakinleştirmeye çalışıyordu. Kafası çok karışık olsa da az önce konuşulan her şeyi de duymuştu. Sargılar içerisindeki eliyle Xavier'ın kolunu kavrayıp bir adım daha atarak gençten kurtuldu ve omuzlarını dikleştirdi.
Prenses "Sonunda tanıştık" dedi tiksintiyle.
Kız onunla aynı boyda olan Avery'nin öfkeli enerjisi karşısında korkuyla geri oturdu. Prenses'in bakışları tüm vücudunu paramparça edecek kadar canını yakıyordu. Alt dudağı titrerken uzun zamandır bu kadar korkmadığını fark edip gülmeye başladı. Kafasını tekrar kaldırdığında Avery göz açıp kapayıncaya kadar dibinde bitmiş eğdiği kafasıyla ürpertici bir dikkatle yüzüne bakıyordu. Bir süre birbirlerini göz kırpmadan izlediler.
"Yaşamak istiyorsan konuşmaya başlayacaksın" dedi Avery yavaşça.
"Avery..." diye fısıldadı Xavier onu geri çekmek isterken. Avery ona uzanan elini görmeden yakalayıp bükmüştü. Çocuk acıyla inlerken geri kaçtı. Yalnızca kalp atışlarının duyulduğu birkaç saniye geçti.
"Genç Prenses öteki taraftan eli boş dönmemişsin."
Cadı konuşurken sivri dişlerini daha da ortaya çıkardı. Kızın ruhani bir birikimle döndüğünü açıkça görebiliyordu. Çevresini saran belli belirsiz enerji yayılımı vardı. Ne kadar yanlarında olsa da tam olarak diğer taraftan kopmamıştı.
"Ne bilmek istiyorsun?"
"Neden lanetliyim" dedi Avery. Gözleri bir anlığın anımsadığı can yakıcı bir anıyla yumuşamıştı. Yavaşça geri çekilirken gözlerini kaçırdı. Her an bayılacak gibi sallanıyordu. Cadı onu baştan aşağı süzüp kafasını iki yana salladı. Gözlerini Kador'a onay almak isteyerek çevirmişti. Adam bitkin bir şekilde genç Deborah'a bakıyordu. Onun dostları Victoria'ya olan benzerliği midesini altüst ediyordu.
Cadı yavaşça ayağa kalkıp Avery'e rafı göstererek izin istedi. Kız başıyla onaylamasının ardından arkasındaki yastığa düşercesine oturmuştu. Helen hemen yanına oturup ona iyi olup olmadığını sordu. Prenses nereden geldiği bilinmez olan korkutucu öfkesiyle cadının her hareketini göz kırpmadan izliyordu.
Cadı ağzı mühürlenmiş bir vazoyu kollarının arasına alıp odanın ortasına, herkesin karşısına geçti. Konuşmaya başlamadan önce Xavier'a içten bir gülümseme göndermişti. Bu çocuğun ürpermesine neden oldu. Altın sarısı gözlerine ve sivri dişlerine rağmen bir tanrıça kadar güzel görünüyordu.
"Burada Kador ve benim sevgili dostumuz Victoria'nın külleri var. Sanırım çoktan kim olduğunu öğrenmişsinizdir. Roxane Crimson'ın kızı Victoria." Yavaşça kavanozu okşadı. "O, Kador ve beni kaybolduğumuz anlarda bulup kurtardı. Bana Lux ismini verdi. O bize iyi bir insan olmayı öğretti, bende ona geleceği..."
Ronald kaşlarını çattı "Peki ya Nox? İkizin olduğu söylenen büyücü gerçek değildi o zaman."
Cadı Lux utanır gibi gülümseyip yanıtladı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
RUHLARIN HİKAYESİ
FantasyHer şeyin en başında Prenses Avery Elwood'un yegane amacı Ruhlar Ormanı'na gitmek ve Spiritus'uyla tanışmaktı. Tören günü gelip çatmışken müstakbel eşi ve onun kardeşiyle ormana gidecek, kendi eşlerini bulacaklardı. Ancak yıldızlara yazılmış olan ka...