Avery üzerindeki elbisenin eteğini hafifçe havalandırıp aynadaki yansımasını son kez süzdü ve kapıyı açıp koridora çıktı. Dizlerinin hemen altında biten eteğinin uç kısımlarında elbisesinden biraz daha koyu renkli olan mor leylak desenleri vardı. Straplez korseli elbiseye gereksiz beyaz kolluklar eklenmiş onu iki yastıkla dolanıyor gibi göstermişti. Uzun zamandır giymediği topuklu ayakkabının yandan bağlanmış ipleri şimdiden tenini yakmaya başlamış olsa da sesini çıkarmadan Helen'in kapısının önünde onun da hazır olmasını bekledi. Bir yandan gözleri loş koridorun iki yanını süzüyor Fox'un gelebileceğini umuyordu.
"Bu kadar güzel olmanı çok kıskanıyorum. Ben böyle hissediyorsam aşağı indiğimizde seni boğazlamak için can atan bir oda dolusu kadın olacak demektir."
Avery açtığı kapının pervazına yaslanmış gülümseyen Helen'e baktığında aynı sözlerin kat ve kat fazlasını onun hak ettiğini düşündü. Kırmızı saten elbisenin içerisinde bir prensese benziyordu. Elbisenin önden bağlanmış korsesi büyük göğüslerini yukarı kaldırmış aynı tondaki rujuyla karşısındakinin nereye bakacağını şaşırtacak bir hale bürünmüştü. Eli yavaşça elbisenin düz eteğini okşarken Avery'nin yorum yapması için kendi etrafında bir tur döndü.
"Helen, büyüleyici gözüküyorsun. Daha ne söylenir inan bilmiyorum."
Kız yanakları kızarırken küçük bir kız gibi yerinde hoplayıp onu kollarının arasına aldı. Avery de beline sıkıca sarılıp birkaç saniyeliğine gözlerini yummuştu. Tüm gecesi korkunç rüyalarıyla mahvolduğundan uykusunu yeterince alamamıştı. Her defasında aynı rüyayı görmüştü. Sağanak yağmur tenini yakıyor ellerini, bir su kaynağıymış gibi, durmaksızın kanayan karnına bastırıyor ve birinin onu kurtarması için yalvarıyordu.
Kuru bir öksürük onları böldüğünde yavaşça geri çekilip sesin geldiği yöne döndüler.
Ronald kol düğmesini düzeltirken "Bu güzel hanımefendiler de uygun görürse kavalyeleri olmak isteriz" dedi.
Kızların bu görüntüye karşı gözleri heyecanla parıldamıştı. Deborahlar vücutlarını sıkıca sarmalamış yakın tonlardaki takım elbiselerinin içerisinde her zamankinden daha asil görünüyorlardı. Avery onları ilk gördüğü anı hatırlayarak heyecanlanınca ellerini sıkıca önünde birleştirdi. Göğüslerindeki ceplere iliştirilmiş çiçekler çökmüş yüzlerine renk katıyordu.
"Sanırım benim eşim sensin" dedi Avery Xavier'ın göğsündeki leylağı işaret ederken. Xavier eğilip önce çiçeğe sonra kızların elbisesine bakıp bunu yeni fark etmiş gibi kaşlarını kaldırdı.
"Tamamen şans."
"Xavier güllerden nefret eder" diye ekledi Ronald bir eliyle göğsündeki güle dokunur, diğer elini Helen'e uzatırken. Yanaklarındaki allığa rağmen daha da kızaran kız bembeyaz dişlerini göstererek gülümsedi ve genç çocuğun parmaklarını tuttu.
Onlar yanlarından geçerken Xavier ve Avery ne yapması gerektiğini bilmiyormuş gibi birbirlerine baktılar. İkisi de defalarca birbirlerini baştan aşağı süzmüş belirsiz düşüncelere dalmıştı. Avery onun adım atmayacağını fark ederek yanına geçti ve koluna girdi.
"Korkmayın Sör Xavier, düşmenize izin vermem."
Ronald tanıdık cümleye karşı kaşlarını çatıp arkasını dönse de Helen onu çekiştirerek ilerletiyordu. Xavier derin bir nefes çekip elini, koluna dolanmış elin üzerine koydu ve ağabeyinin peşine takıldı.
"Ronald Kont Donovon'la konuşma fırsatı yakaladı. Bizi geçiştirmek için epey uğraşıyor olsa da bu gece seninle yalnız konuşmayı kabul ediyor."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
RUHLARIN HİKAYESİ
FantasyHer şeyin en başında Prenses Avery Elwood'un yegane amacı Ruhlar Ormanı'na gitmek ve Spiritus'uyla tanışmaktı. Tören günü gelip çatmışken müstakbel eşi ve onun kardeşiyle ormana gidecek, kendi eşlerini bulacaklardı. Ancak yıldızlara yazılmış olan ka...