Helen eliyle ağzını yavaşça örterken duyduğu şeyin gerçek olmasını hayal edemedi bile ancak sormadan edemedi.
"Kim dedin, kim?"
Ruh kıtasındaki çoğu insan Tigris ve John Elwood'u örnek alarak büyürdü. Ailelerin çocuklarına işlediği bir inanıştı. Tigris onların tanrısı gibiydi. Ona dua ettikleri, yardım diledikleri zamanlar olurdu. Ondan önceki tanrıları kim ise çoktan unutulmuştu.
"Mümkünatı yok!" diye çemkirdi Helen hemen kendi sorusunun ardından.
"Ve sanırım," Avery kuruyan dudaklarını yalarken kollarını karnına sardı. Devam etmekte zorlanıyordu. "Garmr'in Elwoodları tanıyor olmasının nedeni bunu onun yapmış olması."
Ronald alnını ovalarken yeri izliyordu. Herkesin kafasında canlandırdığı ilahı varlık yavaşça çatırdamaya başlamıştı.
"Emin misin?" diye sordu Helen Avery'e bakarken. Bakışları adeta aksini söylemesi için ona yalvarıyordu. Ronald da kıza aynı soruyu sormak ister gibi baktığında Avery başını yavaşça sallayarak onayladı.
"Beni, onu öldürdüğü şekilde yaraladı."
"Bu rastlantı olamaz mı?"
Helen umutla yanındaki Ronald'a bakarken Lily de yanlarına gelip homurdanmaya başlamıştı.
"Yüce Tigris'in böyle bir şey yapacağına inanmamı beklemeyin sakın ha!"
Avery kollarını serbest bırakırken öfkeye yenik düşmeye başladığını hissetti. Körü körüne olan bu inanç onu tiksindirmişti. Dakikalar önce kendi tanrısı tuzla buz olmuştu. Şimdi ise ona inanan kimseye katlanamayacağını düşünüyordu. Bu, Tigris'in aslında ne kadar da Tanrı kavramına uzak bir canlı olduğunun kanıtıydı.
"Bana kan kokmayan bir Elwood olduğumu ve tadımın çaresiz küçük bir kız gibi olacağını söyledi."
"Çünkü öylesin Avery!" diye haykırdı Helen kendini tutamayıp. Dudakları titrerken attığı adımdan vazgeçmeyerek devam etti. "Sen dünyadan habersiz, parmağı bile kanamamış çaresiz küçük bir kızsın. Yani bu hiçbir şeyi kanıtlamaz."
Yavaşça Lily'e dokunup arkasını döndü ve yanan ateşe yürümeye başladı. Avery neye uğradığını şaşırmış bir şekilde orada kala kalmıştı. Böyle bir tepkiyi hayal bile etmediğinden ağzını açtığına pişman olmuştu. İçinden ona kendinin de pek farklı olmadığını söylemek gelse de sustu. Kollarını tekrar kendine sararken Ronald yerdeki defteri alıp kapattı ve yanına geldi.
"Bana inanıyorsun değil mi?" dedi Avery Ronald'a bakmadan. Yalnızca uzakta oturan Helen'i izliyordu. Xavier da onun yanına oturmuş onlara bakıyordu.
Avery sorduğu sorunun cevabını duymak istiyor muydu bilmiyordu. Yalnızca bir şeyi merak etmişti. Kendi kafasında bir şeyleri büyütüyor olabilir miydi?
"Üzgünüm Avery. Yeterince kanıt yok gibi duruyor. Ama inan sana tüm kalbimle güveniyorum. Bu yüzden böyle bir şey olmuşsa diye daha dikkatli ilerleyeceğiz."
Yalandan gülümseyip onayladı. Doğru ya dedi kendi kendine. Başındaki ödülün nedenini bildiğinden haberleri yoktu. Bunu ondan saklamayı tercih etmişlerdi. Gözlerini Xavier'a kaydırıp bir süre onunla bakıştı. Bu gece herkes uyuduğunda merak ettiği her şeyin cevabını alacaktı.
Hava açık, ateş güçlü olduğundan kızlar için çadır kurulmamıştı. Avery yüzü ağaçlığa dönük şekilde dalgın dalgın herkesin nefesinin düzene girmesini bekliyordu. Gözlerini açık tutmakta hiç zorlanmadığı birkaç saat sonrasında ise doğruldu. Son günlerde ya düşünmekten uykuları kaçıyordu ya da kısa uykusunda ona musallat olan kabuslar gecelerini mahvediyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
RUHLARIN HİKAYESİ
FantasíaHer şeyin en başında Prenses Avery Elwood'un yegane amacı Ruhlar Ormanı'na gitmek ve Spiritus'uyla tanışmaktı. Tören günü gelip çatmışken müstakbel eşi ve onun kardeşiyle ormana gidecek, kendi eşlerini bulacaklardı. Ancak yıldızlara yazılmış olan ka...