Avery uyanmadan önce
Çevresini sarmış olan zifiri karanlık adeta cisimleşmiş ellerini kızın narin boynuna dolamıştı. Gözlerini defalarca kırpsa da kurtulamadığı bu ana kendini teslim etmeye karar vererek ciğerinde kalan son nefesi sertçe dışarı üfledi. Bedeni havada asılı kalmış, ayaklarını savuruyor olsa da zemine değemiyordu. Karanlığın içerisinde dostlarının ismini haykırsa da sesi ağzından dışarıya ulaşamamıştı bile. Buraya ne zaman geldiğini veya en son nerede olduğunu hatırlayamıyordu.
"Karşı koymayı bırak ve uyan" diye gürledi bir ses kafasının içerisinde. Bu ses tüm bedenini korkuyla titretirken irileşen gözleri çevresindeki ışığı seçmeye başladı. Bedenini sıkıca sarmalamış katran karası eller onu çekiştirip canını yakarak uzaklaşmaya başlarken kızı sertçe zemine vurmuştu.
Avery ciğerlerine çekebildiği nefesle beraber yüz üstü uzandı. Tekrar doğrulabilmesini sağlayacak enerjiyi toplaması zamanını alacaktı.
"Tereddüt gözünü karartan bir zehirdir. Ne bekliyorsun?"
Aynı kişi tekrar ona haykırdığında titreyen kollarını yana açıp ellerini zar zor görebildiği zemine sabitledi. Kendini doğrulturken bedeninde hissettiği acı çaresiz bir çocuk gibi göz yaşlarının süzülmesine neden oluyordu. Göğsüne dolan haykırışı serbest bırakmak istese de ses tellerinin onu yarı yolda bırakacağını hissedip yalnızca dudağını dişledi. Kan çenesini sıyırıp dökülürken baş gösteren acı ona bir şeyleri unutuyor olduğunu fark ettirdi.
Dizlerinin üzerine oturup dikleştiği sırada etrafında patlayan bir ışık hüzmesi körleşmiş gözlerini açtı. Uçsuz bucaksız beyaz bir bulutun üzerinde gibi görünüyordu. Elinin tersiyle ağzının kenarındaki kanı silerken ona seslenen kişiyi aradı.
"Buna cüret etmelerine izin verdin" diye hırladı ses hemen omzunun arkasından. Daha ilk kelimede arkasına dönmüş olsa da onu göremedi. Neyden bahsettiğini bilmiyordu. En son ne olmuştu diye sordu kendine. Ne zaman yakalanmıştı? Dudakları bilinçsizce kıpırdandı ancak sesini hala duyamıyordu. Kimsin diye çaresizce haykırmak istedi onu korkutan kişiye.
"Zavallılar. Cahiller. Kim olduğumuzu bilmiyorlar mı?"
"Biz mi?"
Avery kendi sesini duyduğuna, kafasını karıştıran kelimelerden daha fazla şaşırmıştı. İki eli yavaşça boynuna dokunuyorken tekrar sesini duyabilmesine şükretti. Tam kasları gevşeyip onu oturduğu yerde biraz daha rahat bir pozisyona sokacakken önündeki bulutu andıran dumanlar kıvrılıp yükselmeye başladı. Boyu kızı aştıkça daha da şekillendi ve koyulaştı. Şimdi huzur veren beyazlığını tamamen kaybetmiş, fırtınayı getirmiş bulutları andırıyordu. Bunun da kabuslarından biri olabileceğini o an kavradı. Gök gürültüsüyle beraber göğsünü sıkıştıran parlak mavi gözler belirgin hale geldi.
"Benim çaresiz, saf çocuğum... Kalbini o hainlerin eline paramparça etmeleri için vermekten ne zaman vazgeçeceksin?."
Avery onu küçümseyerek izleyen bu bir çift göz karşısında ellerini korkuyla bacaklarının üzerine kapattı. Ağzından çıkan anlamsız cümleler ona tokat gibi çarpıyor olsa da nedenini bir türlü anlayamıyordu.
"Kimsin sen? Benden ne istiyorsun?"
"Kim olduğumu pek iyi biliyorsun. Bana yalvarıp acını dindirmem için dua eden sen değil miydin?"
"Anlamıyorum. Başım sanki çatlayacak."
Yanında aniden açılan bir pencereyi fark ettiğinde kafasını sıkıp acısını dindirmek istemesini boş verdi. Pencerenin ardından yüzü belli olamayan bir kız vardı. Kızıl, örülmüş saçları yavaşça açılıp yana dökülürken bedeni kan dolu bir göletin içerisine düşüp kaybolmuştu. Ardından ona bakan dostlarını gördü. Yüzlerinde korku onlara uzanmasına neden olmuştu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
RUHLARIN HİKAYESİ
FantasíaHer şeyin en başında Prenses Avery Elwood'un yegane amacı Ruhlar Ormanı'na gitmek ve Spiritus'uyla tanışmaktı. Tören günü gelip çatmışken müstakbel eşi ve onun kardeşiyle ormana gidecek, kendi eşlerini bulacaklardı. Ancak yıldızlara yazılmış olan ka...