"Tanrım, gerçekten daha şehre gelmeden ne çok şey yaşadık."
Helen saat başı yaptığı gibi yine söylenmeye başlamıştı. Sierra ayaklarının altında yatıyor, yorgunluğunu gideriyordu. Avery sık sık Xavier'ın tırnaklarını kemirdiğini görse de bunun anlık gerginliğin ürünü olduğunu düşünüp üzerinde çok durmadı. İnmelerine az kalmıştı ve hepsi onları yavaş yavaş tüketen stresle farklı şekilde başa çıkıyorlardı.
Avery deri kırmızı koltukların üzerinde bacaklarını kendine çekmiş yan oturuyordu. İçinden sürekli lanet olsun eğer daha samimi olsaydık bacaklarımı Xavier'ın kucağına uzatabilirdim tarzı cümleler geçse de yalnızca boşluğa bakmayı sürdürdü. Üzerindeki baskıcı gözleri uzun zamandır fark etmesine rağmen dışarıyı somurtarak izlemeyi sürdüren Xavier dayanamayıp patladı.
"Biraz daha oturursak kendimi bu arabadan aşağı atacağım."
At arabasını süren adam geldiklerini belli edercesine ön taraftan tıklatınca herkesin suratına muzip bir gülüş takılı kaldı. Kapıyı açtıklarında içeriye neredeyse gözle görülecek bir sıcak hava dolmuş hepsini derin nefes çekip öksürmeye itmişti.
"Leydi Helen sizi buradan sonrasına götüremem. Anında kuma batarız. Geri dönmek zorundayım."
Helen adama sorun olmadığını belirtir ve teşekkür ederken herkes çantalarını sırtladı. Avery gözünü Helen'in sırtındaki çantadan ayıramamıştı. İçinde ne olduğunu merak ediyor olsa da duyacağı cevap büyük ihtimalle ilgisini çekmeyeceğinden vazgeçti.
"Pek hoşuma gittiğini söyleyemeyeceğim" diye mırıldandı Lily toynağını kuma batırıp çıkarırken.
"Kum kentini nedense gerçek bir çöl olarak hayal etmemiştim" diye mırıldandı sessizce Avery. Yanındaki Xavier rüzgarla ağzına dolan kumları tükürüp öksürürken küfrediyordu.
"Endişelenmeyin şu karşıda gördüğümüz minik tepeyi aşınca şehir görünür hale gelecek."
Ronald kontrol ettiği haritasını tekrar çantasının içine sıkıştırdı. Bunun ardından bata çıka yürümeye başlamışlardı. Helen çantasından çıkardığı altın zincirli bir peçeyi Avery'nin kulaklarına takarken bunlardan getirdiği için ne kadar zeki olduğundan bahsetmişti. Kız onu reddedemedi. Taktığından beri ağzına kum taneleri ulaşamaz olmuştu. Sierra'nın hassas patilerinin durumdan kötü etkilendiği açıkça belli oluyordu. Her adımında kulakları geriye yatıyor burnunun üstü kırışıyordu.
Taşlık tapenin ucuna geldiklerinde Avery burada biraz dinlenmek isteyip adımlarını hızlandırarak herkesten önce gözüne kestirdiği kayayı kapmak istedi. Yanındaki kuru büyük ağaç gölge yaptığından epey serin görünüyordu.
Tam mutluluktan parıldayan gözleriyle kayaya ulaşmışken kolunda nefesini kesen bir yanma hissetti. Ardından ona çarpan sert şeyle sırt üstü devrilmişti. Üstünde olduğunu düşündüğü vahşi hayvan onu yere mıhladığında gözüne batan güneş ışıklarından bir süre bir şey göremese de elleri onu yakalayıp uzaklaştırmak için sağa sola savruluyordu.
Nihayet yakaladığı şeyi biraz yukarı çekip kendine gölge oluşturduğunda bunun bir insan olduğunu fark etti. Onu sıkı sıkı tutuyor olsa da üzerinden atacak gücü bulamıyordu. Sol kolu aldığı yaradan karıncalanmaya başlamış yavaş yavaş bitkin düşüyorken bacağını onu yere sabitleyen dizin altından kurtarıp saldırganı kalçasından tekmeledi. Üstündeki kişi inleyip sersemlese de yalnızca hafifçe yana kaymıştı. Avery'nin omzunu kestiği küçük bıçağa daha da bastırıp batırmaya çalışınca kız iki eliyle bileğini yakalayıp endişeyle bağırdı. Üstündeki kişiden onu kurtaran Xavier'ın saldırganın kafasına savurduğu tekmesi oldu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
RUHLARIN HİKAYESİ
FantasyHer şeyin en başında Prenses Avery Elwood'un yegane amacı Ruhlar Ormanı'na gitmek ve Spiritus'uyla tanışmaktı. Tören günü gelip çatmışken müstakbel eşi ve onun kardeşiyle ormana gidecek, kendi eşlerini bulacaklardı. Ancak yıldızlara yazılmış olan ka...