Zamanın ilerlemeyi reddettiğini hissettiği o anda nefesi boğazına sıkıştı Avery'nin. Fox'un dakikalar önceki hali gözünün önüne geliverdi. Kızıl saçları parlarken dolu gözleriyle sevgiyle gülümsemişti ona. Veda ederken ilk defa söylemişti adını. Ne kadar onun aptal soylu bir Prenses olduğunu söylüyor ve onunla yakınlaşmayı reddediyor olsa da bu onların dost olduğu anlamına gelmiyor muydu? Anılarla güçsüz düşen bedeni Deborahların kolları arasında kalakalmıştı.
Çevresinde olup bitenleri kavradığında Xavier'ın sırtında, daha önce geçtikleri kasabadan hızlı adımlarla kaçıyorlardı. Yanmış mavi evi tekrardan gördüğünde çocuğun tutmakta olduğu ellerinden birini kurtarıp sırtına sertçe vurdu. Bir anlık afallayışıyla dikelip kızı sırtından yere düşürmüştü. Gecenin geç saatlerinde, gökyüzünü kaplamış kara bulutlarla her şey daha korkunç bir hal almıştı. Avery hıçkırıklarıyla sarsılan vücuduyla yüzünü toprağa bastırdı.
Helen "Lily diğerleriyle yaklaşıyor" diyerek Ronald'a seslenirken yerde yatan Avery'i görüp sesli bir şekilde nefesini çekti. Elleriyle ağzını örtmüştü. Avery kimsenin anlayamayacağı bir şeyler mırıldanıyor ve yumruğunu toprağa vuruyordu.
Ronald yerdeki kızı kaldırmaya çalıştı. "Avery şehirden çıkmamız lazım. Askerler bize yetişecekler."
Avery çığlık atıyor ve yeri daha sert yumrukluyordu. Ondan önce davranmalı ve ölen kişi o olmalıydı. Ona bunu yapacağına söz vermiş ve Fox'u yüz üstü bırakmıştı.
"Yalvarırım, eğer oradaysan onu bana geri ver" diye haykırdı kafasını hızla kaldırıp göğe bakarken. Ronald çömeldiği yerden kızın bitap düşmüş yüzünü gördüğünde vazgeçerek kendini geriye bırakarak oturdu.
Dün gördükleri yaşlı kadın tekrar verandasına çıkmış ne olduğunu anlamaya çalışırken pervaza tutunuyordu. Avery, yaşlardan sırılsıklam olmuş yüzünü ovalayıp ellerini saçlarına daldırdı. Gözleri kapkara bulutlara öfkeyle dikilmişti. "Sana diyorum orospu çocuğu! Eğer bir tanrıysan onu geri ver." Sesi titreyerek kısıldı. "Karşılığında ne istersen yaparım. Tigris..."
Xavier onu kolundan yakalayıp kuvvetli bir şekilde çektiğinde kız yaprak gibi süzülüp ona çarpmıştı. "Kes sesini Avery" dedi kaşlarını endişeyle çatmışken.
Birkaç kişi daha yıkık dökük evlerinden çıktığı sırada tepelerinde bir gümbürtü koptu. Hepsi başını korkuyla göğe çevirmiş gerçekten Tigris'in inip kızın dileğini gerçekleştireceğini sanmıştı.
Birkaç saniye sonra bir damla Avery'nin göğsündeki, dinmek bilmeyen, acıdan kararmaya başlamış yüzüne düştü. Kız ise ağlamayı sürdürdüğü için yağmurun başladığını anlayamamıştı.
"Yüce Tigris" diye fısıldadı Helen. Ardından da korkuyla, yerden kalkmış göğe bakan Ronald'ın koluna girmişti. Damlalar hızlanıp sağanak bir yağışa dönüşürken dışarı çıkan insanlar tanrılarına haykırıyor ve dua ediyorlardı.
"Çölde yağmur yağıyor" dedi Xavier. Avery'nin sıkıca tuttuğu kolunu bırakıp birkaç adım gerilerken kızı tedirgince süzdü. Avery yavaşça yere çökerken ellerini iki yanına açıp suyun avuçlarına doluşunu izledi. Gökyüzü parçalanırmış gibi tekrar gürledi. Eğer yukarıda onu izleyen biri varsa yasına ortak olamaya çalışıyor, onunla haykırıyordu kaderin hain oyununa.
Kafasını göğe kaldırdığında karanlıktan başka bir şey görmedi Avery. Bir zamanlar bembeyaz olan ellerindeki tüm et, kemiğe kadar parçalanmış geriye kirli kırmızı bir renk bırakmıştı. Uğuldayan rüzgarın arasından arkasındaki dostlarının şaşırışlarını ve mırıldanışlarını duyabiliyordu. Yavaşça, artık bataklığa dönüşmüş toprağa yüzünü yasladı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
RUHLARIN HİKAYESİ
FantasyHer şeyin en başında Prenses Avery Elwood'un yegane amacı Ruhlar Ormanı'na gitmek ve Spiritus'uyla tanışmaktı. Tören günü gelip çatmışken müstakbel eşi ve onun kardeşiyle ormana gidecek, kendi eşlerini bulacaklardı. Ancak yıldızlara yazılmış olan ka...