Yolculuğun kalanı göz açıp kapayıncaya kadar geçti. Adamlardan birinin geldiklerini söylemelerinin ardından atlarını durdurdular. Avery büyülenmiş bir şekilde Liman Kenti'nin farklı tonlarla süslenmiş kasabasını izliyordu. Yokuş aşağı devam eden patikanın en tepesinde olduklarından tüm şehir gözlerinin önündeydi. Limana yanaşan koca gemileri seçebiliyor hafiften tuzlu suyun kokusunu alabiliyorlardı. Bu Avery'nin kitaplarda gördüğünden ve okuduğundan çok daha güzel bir yerdi. Kendi şehrinin karışık binalarının aksine ahşap, düzenli bir sırayla yapılmış evlerin çatıları parlak bayraklarla süslenmişti.
"Ellerini bağlayacağım tamam mı?" dedi Ronald önüne geçip görüşünü engellediğinde. Avery endişeyle yutkunup onayladı. Helen, Lily ve adamları harıl harıl bir konu hakkında tartışıyorlardı. Genç kız bu koca adamların bu kadar konuştuğunu ilk defa görüyordu. Yurtlarına döndükleri saniye farklı iki kişiye dönüşmüşlerdi sanki. Şimdi yetki onlardaymış gibi kaşlarını çatıyor Helen'i azarlar gibi ellerini sallıyorlardı. Kız ise onları sakince dinleyip onaylıyor ve Avery'nin duymadığı bir konu hakkında sabretmeleri için diretiyordu.
"Avery."
Bakışlarını son düğümü yavaşça sıkan Ronald'a çevirdi. Ne diyeceğini bilemiyormuş gibi ona bakıyor, gözleri yüzünde dolanıyordu. Yavaşça kızın iple çevrelenmiş bileğini okşayıp ipin tasma görevi gören kısmını tuttu. Bu görüntü Avery'nin öfkesini istemsizce tetiklemişti. Gözünün önünden günler önce babasına ağladığı ve hizmetçilerin onun hakkındaki dediği şeyleri anlattığı anın bulanık görüntüsü geçiverdi.
"Hey!"
Xavier yanlarına gelip Avery'nin omuzlarını arkadan tuttu. Kızın arkasını dönmesine bir süre izin vermeyip ağabeyine dikti gözlerini. Ronald ipin ucunu atının eyerine bağlayıp dudak bükerek onları yalnız bıraktı. Ağabeyi arkası döndüğü an kızı kendine çevirmişti. Avery hızlı dönüşünden dolayı savrulup yüzüne çarpan saçlardan kurtulmak için kafasını iki yana sallıyordu. Xavier'ın ani ve anlamlandıramadığı hareketlerine uyum sağlamaya başlamış olmalıydı ki kafasını kaldırıp yüzüne bile bakmadı.
"Beni dikkatlice dinle. Birbirimizi kaybedersek sakın bu şehirden onlarla ayrılma."
"Ne?"
Xavier gözlerini kocaman açıp sessiz olması için onu uyardı. Etrafını hızlıca kolaçan ettiğinde hepsinin göz ucuyla onlara baktığını fark etti. Avery'i ani bir hareketle kollarının arasına çekip sarılıyormuş gibi yüzünü kızın boynuna gömdü. Kızın bağlı elleri göğüsleri arasında sıkışık kalmıştı. Yüzüne basan ateşle kaskatı kesilirken Xavier'ın yüzünü gömdüğü yerden gelen boğuk sesini duydu.
"Seni gerçekten de onlara teslim edebilirler."
Avery'nin ağzı şaşkınlıktan, sanki olabilirmiş gibi, daha da açıldı. Yalandan öksürüp çekilmesi için onu bağlı elleriyle itekliyor, göğsünü çimdikliyordu.
"Kimseye güvenme."
Geldiği hızla yanından ayrılmıştı. Avery birkaç saniye daha olduğu yerde kaldı. Biri ona güvenmesini diğeri kimseye güvenmemesini istiyordu. Kimse onun ne istediğini sormuyordu. Eğer sorsalardı yalnızca eve gitmek istediğini bilirlerdi.
Avery dışında herkes atlarına binmiş ilerliyordu. Ona tam anlamıyla tasmayı takmış peşlerinden sürüklüyorlardı. Xavier patikanın başında şehre başka bir yerden sızmak için onlardan ayrılmıştı. Kız birkaç kez arkasında kalan yola dönüp onu görebilmeyi ummuştu ama hiç başaramadı.
Şehrin girişindeki devasa kapıya yaklaştıkça kalbinin daha da hızlandığını hissetti. Ona ne yapması gerektiğini söylememişlerdi. Bir şey sorulduğunda susmasını istiyor olsalar da Avery'nin çenesinin stresli anlarda düşmek gibi kötü bir özelliği vardı. Hele küçümsenmeyi asla kabul edemezdi. Onu bağlamış olmaları bile yeterince küçük düşürücüydü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
RUHLARIN HİKAYESİ
FantasyHer şeyin en başında Prenses Avery Elwood'un yegane amacı Ruhlar Ormanı'na gitmek ve Spiritus'uyla tanışmaktı. Tören günü gelip çatmışken müstakbel eşi ve onun kardeşiyle ormana gidecek, kendi eşlerini bulacaklardı. Ancak yıldızlara yazılmış olan ka...