Her şeyden habersiz olan mahkum Avery, pazarın başında arabadan indirildiğinde etraftaki şamata gözle görülür şekilde azaldı. Herkes pislik içerisindeki güzel elbiseli kızı süzüyor çoğu da onun kim olduğunu biliyordu.
Avery el ve ayaklarındaki zincirleri yerde sürükleyerek ilerlemeyi sürdürdü. Gözleri yalnızca Tigris'i arıyordu. Ona sapıkça laflar atan ve ellemeye çalışan adamları veya kafeslerde çığlık çığlığa yardım dileyen Spiritusları umursamadı.
Pazarın, tepesi bezlerle örtülmüş kısmındaki koku ciğerlerini sızlatacak, yüzünü buruşturacak kadar ağırdı. Burada kesinlikle bir şeyler ölmüş veya öldürülmüştü.
Bir masanın başında değerli mücevherler satan bir kadının önüne geldiğinde durdular. İki sandalyeyi birleştirerek oturmuş olan iri kadının iki kolu da farklı yerlerden kesilmişti. Avery'nin onu süzen hayret dolu bakışlarını fark edince kıs kıs güldü.
"Efendimizin huzuru için yalnızca küçük birer fedakarlık miniğim."
Avery bedenini ateş basarken endişeyle birkaç adım geriye kaçtı. Hemen arkasında onu takip ediyor olan adamların göğüslerine çarpana kadar kendine gelememişti.
"Teyze, kızı getirdik. O nerede?"
Kadın hırıltılı bir sesin ardından kuvvetle ileri tükürdü.
"Saygısız köpek. Efendimizden bahsederken nasıl bu kadar rahat olabilirsin? Alın bunu. Hemen alın dedim!"
Yan tezgahlardan birkaç kişi gelip kızın arkasındaki adamı kollarından yakalayınca adam yalvarmaya ve özür dilemeye başlamıştı. Onu sürükleyerek Avery'nin göremeyeceği bir yere götürdüklerinde kız tekrar kadına döndü.
"Tigris için buradayım. Bana, beni beklediğini söyledi."
Yan tezgahtaki adam onlara bakmıyor olsa da gözleri irileşmişti. Kadın kalan birkaç dişini gösterip gülümserken kafasıyla onayladı. Bir yandan da kızı baştan aşağı süzüyordu.
"Evet, evet biliyorum. Seni bekliyorduk. Ancak bu kadar cılız bir şey olacağını tahmin edemezdim."
Kadın tekrardan, bu sefer yanındaki testinin içerisine, tükürdü. "Efendimize benim daha iyi bir aday olacağımı söylemiştim üstelik. Bir kadında olabilecek her şeye sahibim. Güzellik, iri kalçalar ve mücevherler... Koluma mal olsa da gurur duyduğum bir teklifti" dedi kıs kıs gülerken. Kafasını devamlı sallayıp tezgahını işaret ediyordu.
Avery bunların hepsinin çalıntı mal olduğunu adı gibi biliyordu. İğrendiğini açıkça belli ederken bakışlarını başka yöne çevirdi.
"Arkadaki çadıra geç. Efendimiz seninle orada görüşecek."
Avery kadının yanından geçip gitmeden önce anlık bir merakla durup ona tekrar baktı.
"Bu pazar ona mı ait?"
"Efendimize mi? Elbette ona ait. Bu kıtadaki her şey ona aittir. İnsanlar da ruhlar da... Bunu göreceksin. Eminim."
Gözlerini kocaman açıp kızı ürpertmesinin ardından Avery kafasını iki yana sallayıp zincirleriyle çadırın içerisine girdi. İçerisi pazarın diğer kısımlarıyla karşılaştırıldığında saray denilebilecek şıklıkta ve temizlikteydi. Kaşmir halılar ipek kumaşlar her yere serilmiş ortaya ise bir ziyafet sofrası kurulmuştu. Avery tedbirli bir şekilde etrafını süzse de onu göremedi.
"İşte geldim. Beni ne kadar daha bekleteceksin?"
"Sabırsızsın" dedi Tigris'ın tanıdık gür sesi. Çadırın içinde yankılanmış olsa da gözle görünmüyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
RUHLARIN HİKAYESİ
FantasyHer şeyin en başında Prenses Avery Elwood'un yegane amacı Ruhlar Ormanı'na gitmek ve Spiritus'uyla tanışmaktı. Tören günü gelip çatmışken müstakbel eşi ve onun kardeşiyle ormana gidecek, kendi eşlerini bulacaklardı. Ancak yıldızlara yazılmış olan ka...