Avery avludaki kalabalık gruba katıldığında herkes heyecanlı bakışlarını ona çevirmişti. Korsanlar diplomatlar ve genç askerlerin hepsinin kıyafetine takılmış -Birinci Krallığın arması olan- kırmızı broşun üzerinde altından bir kaplan, bulunuyordu. Açıkça hepsi krallığın askeri olduğunu belirterek orada dikilmişlerdi. Spirituslar ise avlunun bahçe kısmında toplanmış Helen'in eşi olan Lily'i dinliyorlardı.
Genç kız başıyla konsey üyelerine selam verip pelerinin iki ucunu göğsünde birleştiren kısımda bulunan aynı armaya dokundu. Dakikalar içerisinde avludan çıkarak bu kentin kaderini değiştireceklerdi. Bir elini belindeki hançere koyarken derin bir nefes çekti. Grup bir şeyler söylemesini ister gibi ağzının içine bakıyordu.
"Beni küçük bir kızdan farksız gördüğünüzü biliyorum."
Helen içeriden çıkıp konuşmaya yetişerek kızın yanındaki yerini aldı. Ne kadar dövüşmeyecek olsa da Avery'nin yalnız hissetmemesi için o da pantolon giymişti. Birbirlerinden farklı olan kısımlarıysa Helen'in bel kıvrımını ortaya çıkaran siyah korsesi, Avery'nin toplu saçına karşı beline kadar uzanan dalgalı saçları ve kentini temsil eden mavi, daha uzun olan peleriniydi.
"Burada yaşımın ve cinsiyetimin öneminin olmadığı bir konu için birleştik. Ulusumun en önemli parçası olan Liman Kenti artık efsanelerine konu olduğu kadar özgür değil."
Avery titreyerek nefesini verdi. Üzerindeki gözlerin vücudunda arttırdığı adrenalin neredeyse dizlerinin bağının çözülmesine neden olacaktı. Herkes karşı çıkmadan dinlemeyi sürdürürken konuşmasını tamamladı.
"Bugün bu üzücü durumu beraber değiştireceğiz. Antonius de Witt'in yalnızca iki seçeneği var. Ben onu yetkisiz kıldığımda teslim olabilir ancak karşı çıkarsa, o ve adamları bu kentin topraklarının altında bizim zaferimizin kanıtı olarak yatıyor olacaklar. Ölü bir şekilde."
Avery de dahil herkesin tüyleri diken diken olmuştu. Helen hafifçe onun eline dokunduğunda kız onun yüzündeki heyecanlı ifadeyle rahatladı. Etkili bir konuşma yapmış olmalıydı ki ne karşı çıkan ne de ağzını açan vardı.
İnsanlar dağılmaya başlarken Ronald öne çıktı.
"Prenses Avery, adamlarınız konuşmanın yapılacağı platformun çevresinde yerini alırken biz son ana kadar gizli kalacağız. Herkes ruhlarla beraber savaşa hazır olsun."
Avery Ronald'ı onaylayıp pelerinin başlığını kapattı. Helen atına binip panayıra katılmak adına yanlarındaki adamlarla beraber ayrılmıştı. Son anı bekleyecek kişiler Avery, Ronald, Xavier ve konsey başkanıydı. Albert Cain köpek suretinde olan ruh eşiyle sessizce bir şeyler konuşmasının ardından yanlarına katıldı.
Askerlerin ayrılmasının üzerinden on dakika geçtiğinde onlar da avludan ayrılıp sokaklardaki kalabalığın arasına karıştılar. Neşeli ve rengarenk olacağını hayal ettiği sokaklar nerdeyse siyah beyaz görünüyordu. Çocukların bile nadiren gülümsediği kalabalığı yarıp geçerlerken şehre ve kontuna yönelik bir sürü küfür duydular.
Bir kadın çocuklarının her gece aç yattığından bahsedip akan yaşlarını silerken Avery neredeyse takılıp düşecekti. Onu tutan şaşırtıcı olmayacak şekilde Ronald oldu. Bundan övüneceğini hayal etse de genç adamın temkinli gözleri yanlarından geçen insanları süzmekle meşguldü. Kızı adeta bir refleksin ürünü olacak şekilde tutmuştu.
Avery çocuğun yüzündeki belirgin endişenin dinmesi adına belindeki elini tutup ona bakmasını bekledi. Elini oraya koymuş olduğunun bile farkında olmayan Ronald şaşırıp olduğu yerde kalmış bakışlarını kızın yüzü ve beli arasında götürüp getiriyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
RUHLARIN HİKAYESİ
FantasyHer şeyin en başında Prenses Avery Elwood'un yegane amacı Ruhlar Ormanı'na gitmek ve Spiritus'uyla tanışmaktı. Tören günü gelip çatmışken müstakbel eşi ve onun kardeşiyle ormana gidecek, kendi eşlerini bulacaklardı. Ancak yıldızlara yazılmış olan ka...