Parmakları çadırın sökülmüş kumaşı üzerinde sertçe kapandı. Kendine cesaret vermek adına körelmiş bıçağı bir kez elinde döndürüp durakladı. Daha önce yapmıştı. Korkmasına gerek yoktu. Nasıl dövüşeceğini biliyordu. Bir ay boyunca kendini geliştirmek için elliden fazla askerle antrenman yapmıştı. Endişe etmemeliydi. Tereddüt edeceği tek saniye kendi başta olmak üzere bir sürü masum canın kaybına neden olacaktı.
Tigris düşüncelerini duyar gibi kükredi. "Çok geç! Tebaamın kana susamış baltaları halkını öldürmek için şahlandı." Cümlesi kendi hain kahkahasıyla kesildi. Avery kendinin olduğu kadar kaplanın da kanına karışan endişesini hissetti. "Sen ise çaresiz ruh eşim, doğuşum karşısında, elindeki bıçak kadar körelmiş bir engelsin!"
Prenses acı bir tebessümün ardından kaderine doğru ilk adımını attı.
Güneş kızgın çölün ötesinde onu örtmeye başlayan ay ile, göğü kan kızılına boyamıştı. Avery'nin bu görüntüye karşı aklından geçen tek sözcük 'hüzün' oldu. Hemen ilerisinde sırtı ona dönük kolsuz çingene karmaşanın ortasında oturduğu yerden çığlık çığlığa kahkaha atıyor, önünden geçen eli silahlı yağmacılara destek veriyordu.
Avery tüm bedeninin adrenalinle yandığını hissetti. Henüz kimse onu fark etmemişken eli kadının kafasına uzandı. Pis yağlı saçlar parmaklarının arasına karışırken kavrayışıyla kadının kafa derisini tırnaklarının arasına doldu.
Kafasında yankılanan ses kendininkine ne kadar benziyor olsa da ona bir o kadar da yabancı geliyordu. Liman Kenti'nin, şimdi ölü olan, Kont'u Ronald'ın karnını yardığı sırada da duymuştu bu sesi. Adeta kızın derinliklerinde pusuya yatmış olan acımasız yanı ortaya çıkıyor ve kana susadığını açıkça haykırıyordu ona.
Kör bıçak, bağırmak için ağzını kocaman açmış koca karının köprücük kemiklerinin hemen ortasındaki boşluktan içeriye yağdan kayarmış gibi kolayca girdi. Etin yarılışıyla kızın ellerine bulaşan sıcak kan Avery'i kendine getirmiş şiddetli bir şekilde öğürtmüştü. Uzun zamandır boş olan midesi yüzünden hiçbir şeyi çıkaramadı. Kadın çadırın içerisindeki halıların üzerinde cansız yatarken Avery içliğin kalça kısmının görmeyeceği bir yanına kanlı elini siliyordu. Bıçağı geri alması gerektiğinden kadının üzerine eğildi. Gözlerini olabildiğince yüzünden uzak tutuyor onun cansız, sarı ve pörtlemiş gözlerini görmemeye çalışıyordu.
"Ne yapıyorsun Avery?" dedi kendine yüzünü buruştururken. Tigris şaşırtıcı bir şekilde suskundu. Sanırım onun gözünde uğruna kollarını seve seve feda etmiş bu kadının bir değeri yoktu.
"Hepsini... Önüme çıkan herkesi öldüreceğim" dedi kız boşluğa karşı. Tigris'in ona karşı çıkmasını ya da ona herhangi bir şey söylemesini istiyordu. Ellerini daha fazla kana bulamadan her şeyi çözebilmenin bir yolu olmasını umuyordu çaresizce. Ancak öfkesi karşılık bulmadı.
Kadının boş kalmış tezgahını geçtiği sırada yan tezgahtaki adam ilk karşılaştıkları anda da olduğu gibi gözlerini kaçırıyordu. Umurunda değildi. Ve olmamasını umuyordu.
Avery ona zarar vermek istemiyor olsa da çevrede tek kalan kişinin arkasından yanaşabileceği ihtimalini düşünüp ileri giden adımını durdurdu. Adam kızın ona dönen bedenini fark edince endişeli bir bakış attı.
"Kavga aramıyorum."
"İyi edersin."
Adam titreyen parmağıyla kızın farkına bile varmadığı tezgahını işaret etti. Avery hızlı bir bakış attığında yırtık örtünün üzerine dizilmiş silahları gördü. Bunun bir teklif olduğu açık olduğundan adama en uzak köşede olan eski hançeri alıp geri çekildi. Onu gafil avlamasından korkuyordu. Adam ellerini yavaşça havaya kaldırırken tezgahından uzaklaştı.
"Git buradan. Canına değer veriyorsan eğer..."
Avery arkasına bakmamak üzere ilerlemeye koyuldu. Pazarın bu kısmında ona gücü yetecek adam kalmamıştı. Kalan birkaç yaşlı ve genç ise yarı çıplak bu kıza göz ucuyla bile bakmadı. Herkes bir çeşit hipnozun altındaymış gibi ifadesiz bir şekilde oturuyor ve anlamsız şeyler mırıldanıyordu.
Tigris "Hata yapıyorsun" dedi aniden. Sesi şaşırtıcı şekilde dingindi.
"Fikirlerini kendine sakla." Avery kaplanın cümlesini sert bir biçimde kesti.
"Canını bağışlamamın yanında yaşanacak şeyleri görmemen adına seni uzaklaştırdım. Göreceğin şeyler aklını kaybetmene neden olacak."
"Ne güzel ya işte. Bu işine gelecektir. Yoksa törenini engelleyeceğimden mi korkuyorsun?"
"Ben, siz insanların sahip olduğu acınası duygulara sahip değilim."
Avery her attığı adımda kalabalığa daha da yaklaşıyordu. Sırtı dönük yirmiye yakın adam olduğunu görünce zoraki yutkundu.
"Tigris yanılıyorsun. Belki bir zamanlar haklı olduğun bir an olmuştur. Ancak artık benim bir parçamdan ibaretsin. Ne kadar korktuğumu hissediyorsun değil mi? Tüm bedenim kontrolsüzce titriyor."
"Bu hoşuna gidiyor."
"Evet. Evet, haklısın alçak ruh. Sana ruh eşinin neler yapabileceğini göstereceğim. Beni durduramayacaksın. Neden biliyor musun?"
Avery sustu ancak cevap beklediği için değildi. Saldırıya nereden başlaması gerektiğini biliyordu. Yanındaki odundan kafesin ardından gelen hırıltıyı duyduğunda yüzünde çılgınca bir ifade belirdi.
"Durduramayacaksın çünkü senden daha güçlüyüm. Durduramayacaksın çünkü kendini benden daha zeki sanan sen," kontrolsüzce gülerken kafesin iplerini kesip attı. "Bana Ruhlar Kralı'nın gücünü kendi iradenle teslim ettin."
Avery bir dizinin üzerine çöktü. Dev kafesin içerisindeki boz ayı şeklindeki Spiritus oturduğu yerden kalkarken böğürdü. Vahşi dumanların tüttüğü kara gözleri kızınkilere sabitlemişti. Avery ondan üstün olduğunu güçle yanan kalbinde hissediyordu. Bu içerisine sığınmış Tigris'e ait bir yetenekti.
"Özgürsün. Hayatının karşılığında Kraliçe olan bana itaat et" diye fısıldadı kafesin içine doğru. Tigris kafasının içinde alayla güldü. Ayı kalın boynunu eğerek kıza teslimiyetini sundu. Prenses ayağa kalkıp önünü açtığında ise sağır edici bir kükreyişle adamların arasına atıldı.
Avery'nin bedeni güçle titredi. Tigris'in, kafasının içerisindeki varlığını hiç olmadığı kadar hissediyordu. Arbedenin arasına emin bir şekilde katıldı. Ona yüzünü dönen bir adamın karnına tekmesini savurup arkasındaki birkaç kişiyle beraber yere yığarken başka biri uzanıp kolunu yakalamıştı. Derisi adamın çekişiyle yırtılırmış gibi yandı. Acıyla çığlık atarken eli havaya kalktı. Hançeri adamın kolunu kesip atacak şiddetle sapladı.
Bu sırada ayı bir yağmacının kafasını ayakları altında eziyor bir başkasının baldırını sivri dişleri arasında yırtıyordu. Sırtına batırılan hançer ve mızraklar adeta kalın postuna işlemiyordu. İleri atılıp ona saldıran başka bir adamı yıkarken önündeki kafesi parçaladı. İçerisinden çıkan yara bere içerisindeki dişi aslan ona öfkeyle kükredi.
"Diğerlerini serbest bırak!"
Avery bağırışların arasından diğer uçtaki aslan ruhuna haykırmıştı. Biri onu bacağından başka biri ise boynundan yakalayıp havaya kaldırmıştı. Nefesi kesilmek üzereyken aslanın onu duymuş olmasını umdu. Ayağını tekmeleyerek ucundaki adamı savmaya çalışsa da dengesiz duruşuyla şişe geçirilmiş bir domuz gibi havada dönüyordu. Aslan ruhu da onu reddetmeden itaat ettiğinde Avery ellerindeki eklemlerde katlanılmaz bir acı hissetti. Bileğindeki prangalar ansızın daralmış gibi hissediyordu. Son nefesini de çığlığıyla verirken hançeri ayaklar altında yuvarlandı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
RUHLARIN HİKAYESİ
FantasíaHer şeyin en başında Prenses Avery Elwood'un yegane amacı Ruhlar Ormanı'na gitmek ve Spiritus'uyla tanışmaktı. Tören günü gelip çatmışken müstakbel eşi ve onun kardeşiyle ormana gidecek, kendi eşlerini bulacaklardı. Ancak yıldızlara yazılmış olan ka...