Biri savaş alanına gürledi. "Sierra dikkat et!"
Avery'nin düşerken gördüğü karanlık silüet Xavier'ın ruh eşi olan pantere aitti. Gelen ordunun en başında durmaksızın koşmuştu. İlk saldırıyı tereddütsüz yapan ve herkesi yüreklendiren de oydu. Kılıçların çekilişi duyulduğu sırada Avery daha fazla bakamayıp kafasını adamın göğsüne gömdü. Hızlı adımlarla alandan uzaklaşıyorlardı.
Kısa süre içinde tekrar gözlerini açtığında bir örtünün üzerine uzandırılmış yüzü siliniyordu. Temizlenen her nokta tekrar ıslandığından ilk başta yağmur yağdığını düşündü. Görüşü geri geldiğinde yüzüne eğilmiş hıçkırıklarını sakınmadan ağlayan Helen'i gördü. Devamlı kızın adını tekrarlıyor cümlelerini sürdüremiyordu.
"Helen..." Avery ağzını açtığında boğazının kuruluğundan canı yandı. Kız daha o söylemeden koca bir testiyi ters çevirmiş kızın ağzına dayamıştı. Neredeyse onu boğacaktı. "Helen!" diye inledi Avery yüzüne boşalan suyla kafasını yana çevirirken.
"Özür dilerim. Tanrım özür dilerim."
Kızın doğrulmasına yardım edip hemen ardından kollarının arasına alıp onu sıkıca kucakladı.
"Ne yaptın sen Avery?"
"Ne oluyor?"
Kız onu daha da sıkıp nefessiz bıraktı. Yüzünü Avery'nin pis omzuna umursamadan sürtüyor onu bağrına basıyordu.
"Nasıl tek başına böyle bir işe kalkışırsın? Sen düşüncesiz bir aptalsın."
Avery kızın omzunun üstünden şaşkınca gözlerini kırpıştırdı. Neyden bahsettiğini bir türlü çözemedi.
"Ne kadar endişelendiğimi tahmin dahi edemezsin. Birkaç dakika gecikmiş olsaydık ne olacaktı?"
"Durum nedir?" dedi Avery onu yavaşça iterken. Kız utanarak geri çekildi ve yüzündeki yaşları sildi. Avery'nin onu cevaplamasını beklemiyordu. Sağ olması içine su serpmişti. Bu yeterliydi. Dayanamayıp kızın yanaklarını avuçlarının arasına aldı. Gördüğü şeyler midesini altüst ediyordu.
"Avery bunu düşünme."
"Sierra'yı gördüm. Xavier... O burada mı?"
Helen kafasını iki yana sallarken kaşlarını öfkeyle çattı.
"O hem ruh eşine hem de görevine ihanet etti. Onu düşünmenin sırası değil. Buradan gitmeliyiz. Askerler saldırganları bastırmayı başardı. Ancak ne olacağı belli olmaz."
"Peki ya halk?"
"İyiler."
"Spirituslar?"
"İyiler."
Kelimeyi sertçe söylerken ellerini çekti.
"Tutulma?"
"Tanrım! Bitti Avery. Sen yaşlı bir nine olana kadar da yenisi olmayacak. Şimdi soru sormayı kes ve dinlenmene bak. Şehre döndüğümüzde de bileklerindeki demirleri çıkarırlar. Kalan her şeyi Kontes'in halledecek."
Helen hışımla kalkıp arkasını dönerken Avery ağrıyan karnına yavaşça elini bastırıp doğrulduğu yere geri uzandı. Yaşandığı için şükretmesi gerekirken bitmek bilmeyen bir kasvete gömülmüştü. Dostunun onu kucaklayan endişeli elleri ona hiç de sıcak gelmemiş aksine buz kesmesine neden olmuştu.
Ardından geçen saatlerde Avery üstü açık bir at arabasına yatırıldı. Kız acıyan canına rağmen sesini çıkarmadan her geçen dakika aydınlanan göğü izlemeyi sürdürdü. Lily arabayı çeken atlardan biri olmayı istemiş temkinli bakışlarını tüm yol boyunca bir kez bile etraftan ayırmamıştı. Helen Avery'nin yanında onun elini tutarken ölü gibi uzanmış kız birkaç kez uykuya dalıp sıçrayarak uyanmıştı. Her seferinde zamanı olmayan sorular soruyor Helen'i daha da strese sokuyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
RUHLARIN HİKAYESİ
FantasyHer şeyin en başında Prenses Avery Elwood'un yegane amacı Ruhlar Ormanı'na gitmek ve Spiritus'uyla tanışmaktı. Tören günü gelip çatmışken müstakbel eşi ve onun kardeşiyle ormana gidecek, kendi eşlerini bulacaklardı. Ancak yıldızlara yazılmış olan ka...