Yoktan var edilmişçesine beliren odaya girdikleri ilk anda yalnız olduklarını sandılar. Yerden duvar tepelerine kadar uzanan kaşmir halıların ve etrafa saçılmış işlemeli yastıkların üstü neredeyse bir parmak kalınlığında toz tutmuştu. Yamuk şekilli, yüksek tavanlı odanın ortasına yer sofrası kurulmuş, hala dumanı tutan yemekler sunulmuştu. Helen karnının guruldamasını engelleyemedi. Kahvaltıdan beri bir şey yememişti.
Odanın karşı duvarına yaslanmış çevresi kızıl tül örtülerle çevrelenmiş bir yatak vardı. Yatağın kenarlarını görüyor olsalar da içerisini seçemiyorlardı.
"Oturun acıkmış olmalısınız."
Perdenin ardındaki kadının teklifini yanıtlamadan öylece endişeyle dikilmeyi sürdürdüler. Helen gözlerini kısıp onu tülün ardından görmeye çalışıyordu.
"Saygısızlık etmeyin. Size oturmanız söylendi." Adamın sert sesine de yanıt vermediler. Kafalarında dönen bin bir türlü düşünce onları oldukları yere mıhlamıştı. Tülün ardından bir hayvanınkine benzer bir hırıldama duyuldu. Ronald planları kafasının içerisinde bir rafa kaldırırken gerginlikle yüzünü buruşturdu.
"Dostlarımıza ne olduğunu öğrenmek istiyoruz."
"Genç adam, karşındaki kişinin kim olduğunu biliyor musun?"
"Çölün ikiz cadılarısınız."
"Bu kadar mı?"
Helen, Ronald'ın elini hafifçe sıkıp konuşmaya dahil olmak istediğini belirtirken genç çocuk bu duruma epey şaşkındı. Helen onun yanındayken fikirlerini belirtmekten çok çocuğun söyleyeceklerini duymaya can atardı hep. Kızdaki aşina olmadığı bu özgüven onu heyecanlandırmıştı.
"Yasaklı olan her işi yapan iki kaçaksınız."
"Şımarık kız, seni sevmeye başladım. Daha çok konuş. Bundan sonra yalnızca senin sesini duyacağım. Aksi halde ikinizin de gırtlağını göz açıp kapayıncaya dek paramparça ederim."
Sesli bir yutkunmanın ardından Ronald ve Helen bir kez daha uyarılmadan yer sofrasının yanındaki yastıklara oturdular. Ne kadar eski ve pis görünüyor olsalar da epey rahatlardı. İkisi de istemsizce yutkunarak yemekleri süzerken köşedeki tütsüden yayılan koku onları sakinleştiriyor, göz kapaklarını ağırlaştırıyordu. Helen kontrolünü kazanmak adına yumruğunu üst dudağına yavaşça dayayıp boğazını temizledi.
"Bizden ne istiyorsunuz?"
"Yalnızca size yardım etmek istiyorum."
Konuşmanın çoğunu kadın yapıyordu. Artık gözlerini tüle dikmekten vazgeçmiş ya çevreyi süzüyorlar ya da alışık olmadıkları bu minderlerin üzerinde oturmaktan ortaya çıkan kamburlarını düzeltip omuzlarını dikleştiriyorlardı. Kadın konuşmayı sürdürdü.
"Bir de tüccarların Prenses'i almaya gelmelerini bekliyorum tabii."
İlk önce gözleri irileşti ikisinin de. Ayağa kalkmaya yeltendikleri sırada konuşmayı adam sürdürdü.
"Yalnızca bir kez uyaracağım. Oturup uslu köpekler gibi beni dinleyin. Dostlarınızdan biri uyandı ve bize katılmak için geliyor. Siz karnınızı doyururken bende neden sizi aceleyle buraya getirdiğimi anlatayım."
Ronald konuşması yasak olduğundan Helen'i dediklerini yapması için yalnızca kafasıyla uyardı ve kızın bileğini nazikçe kavrayıp onu geriye çekti. Helen burnundan soluyarak oturduğunda Ronald baş parmağıyla kızın bileğinin iç kısmını yavaşça okşuyor onu dingin bir ruh halinde tutmak istiyordu. İçerisinde bulundukları durumda çaresizdiler.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
RUHLARIN HİKAYESİ
FantasyHer şeyin en başında Prenses Avery Elwood'un yegane amacı Ruhlar Ormanı'na gitmek ve Spiritus'uyla tanışmaktı. Tören günü gelip çatmışken müstakbel eşi ve onun kardeşiyle ormana gidecek, kendi eşlerini bulacaklardı. Ancak yıldızlara yazılmış olan ka...