Xavier, Sierra'yı saklanması için ormana göndertip ardından arka bahçeden mutfağa ulaştığında kapıyı çalma kibarlığı aklının ucundan bile geçmedi. Omzunda taşıdığı elli kiloluk kızın onda yarattığı yorgunluk ve asabilikten olsa gerek tüm gücüyle ahşap kapıyı tekmeleyip kırarak daldı içeri. Çıkan korkunç gürültü ve havada uçuşan ahşap parçalarıyla beraber mutfakta çalışmakta olan birkaç kadın çığlık çığlığa dört bir yana kaçışmaya başlamıştı.
Xavier onları da önemsemedi. Hatta şaşırtıcı şekilde bu gereksiz tantanaya homurdanmadan aralarından geçip gitti. Kadınlardan birinin son anda onu tanıyıp arkasından şaşkın şaşkın seslenmesini dikkate almayı reddederek merdivenleri çıkmaya koyuldu. Terden saçları alnına yapışmış vücudundan burnunu sızlatan bir koku yayılmaya başlamıştı. Avery birkaç dakikada bir kusacağından bahsetse de artık bu ihtimalden çekinmeden hızlı hızlı yürüyor kızın kafasının sırtına çarpıp durmasına neden oluyordu.
Mutfaktan ana girişe geldiğinde birkaç kahya sadece sesli bir şekilde yutkunarak ona baktı. Xavier'ın asabi suratını tanımamaları mümkün değildi. Onu durdurmayı akıllarının ucundan bile geçirmediler. Tekrar merdivenleri çıkmaya başladığında bu sefer o kusmak üzere olduğunu hissetti. Son basamakta solundaki korkuluğa sıkıca yapışarak derin bir nefes çekti.
"Bence artık inebilirim" diye mırıldandı Avery çocuğun sırtına vurup istemsizce bir kez daha boş öğürürken. Ancak kelimeleri duyulmamıştı. Karşılarına çıkan bir sonraki kişi mavi geceliğinin içerisinde saçını tarayarak dolanan Diane Porter oldu.
"Neredeler?"
Xavier dişlerini kırmak ister gibi sıkarken can çekişen bir hayvana benzer şekilde nefes alıyordu. Kadın birkaç saniye donup kalsa da hemen yanlarındaki yemek odasını işaret etti. Çocuk ilk başta o kapıyı da tekmelemek istese de içeriden gelen hararetli planları duyunca kapı kolunu kullanmayı akıl etti.
Herkes toplantılarını bölen davetsiz misafirlerinin kim olduğunu görmek isteyerek öfkeli bakışlarını kapıya çevirmişti. Artık diğerlerinin yanlarına döndüğünden Xavier eski soğuk karakterine bürünüp hızla ortadaki masaya ilerledi ve Avery'i sanki bakılması gereken bir planmış gibi masaya fırlatırcasına bıraktı. Çıkan tok sesle beraber kız odadaki herkesi içerletecek birkaç küfür savurmuştu.
"Tanrım Avery!"
Bu tiz sesin Helen'e ait olduğu kesin olsa da Avery dönen başı nedeniyle onu net bir şekilde seçemiyordu. Biri onu, akşam yemeği niyetine uzandığı, masadan doğrultup indirdi. İç çekmeler ve kim olduğu belli olmayan tanrının adını anışlarını duyuyordu.
"Size prensesinizi getirdim. Ya da ondan geriye ne kaldıysa..."
Xavier elinin tersiyle alnındaki teri silerken ayağa kalkmış ancak olduğu yerde dona kalmış olan Ronald'a bakıyordu. Çocuk ne olduğunu açıklamasını ister gibi kardeşine döndüğü an odadaki herkes adeta birbirine girmişti.
Avery o anı parça parça hatırlıyordu. Helen şaşırtıcı bir refleksle arkasından sarılıp onu delirmiş kardeşlerin arasından çekmiş ve arkalarındaki duvara yaslanmıştı. Xavier önce ağabeyinin yüzüne, sonra fırsat bulduğu her bölgesine tekme ve yumruklarını savuruyor onun hain bir köpek olduğunu söylüyordu. İlk ayırma girişiminde yüzüne tükürmüş bu sefer kendini dizginlemek için kıvranan Ronald'ın ona saldırmasına neden olmuştu. Sonrası epey karanlıktı. Avery üzerine kusmaya başlamış ve birkaç kişi tarafından kelimenin tam anlamıyla kollarından sürüklenerek odadan çıkarılmıştı. Tekrar gözlerini açtığındaysa sıcacık bir küvetin içerisinde yatıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
RUHLARIN HİKAYESİ
FantasyHer şeyin en başında Prenses Avery Elwood'un yegane amacı Ruhlar Ormanı'na gitmek ve Spiritus'uyla tanışmaktı. Tören günü gelip çatmışken müstakbel eşi ve onun kardeşiyle ormana gidecek, kendi eşlerini bulacaklardı. Ancak yıldızlara yazılmış olan ka...