"Yüce Tigris adına! Daha ne kadar şaşıracağım acaba? Senin gibi bir yabani bize nasıl yardım edebilir ki?"
Helen şehre girdikleri sırada küstahça dudaklarını bükmüş yanlarındaki Fox'u süzüyordu. Kız onu hiç aldırmadan yürümeye devam etti. Ronald, Helen'i belinin arkasından ittirirken sessizce susmasını söylüyordu. Fox onlara dönüp uyarırcasına parmağıyla işaret etti.
"Kimseyle konuşmayın. Kimsenin size dokunmasına izin vermeyin. Peçelerinizi ve başınızı asla açmayın. Konta ulaşamadan hastalıktan ölmek istemiyorsanız tabi."
Hepsi irkilip denileni yaparken yıkık dökük şehrin ortasında ana yol olarak adlandırdığı ama yakından uzaktan bir yola benzemeyen istikamette ilerliyorlardı. Dışarıda yalnızca uçuşan tozlar vardı. Kuşlar ötmüyor, çocuklar koşuşturmuyordu. Tepelerindeki güneş kıyafetlerinin içerisinden geçip bedenlerini alev alev yakıyordu.
Sierra tüylerinin arasına dolan kumu temizlemek için vücudunu sallarken Xavier da parmaklarıyla onu tarar gibi yardım ediyordu. Ronald'dan bile daha sakin bir ruh haline bürünmesinde Sierra'nın onlara eşlik edişinin payı olduğu açıkça görünüyordu.
"Avery ona güvenebilir miyiz?"
Kız hemen yanındaki Ronald'a bakıp buruk bir gülümsemeyle onayladı. Bilmiyordu. Hiçbir fikri yoktu. Ancak bunun sorumluluğunu alacaktı. İlerleyişlerindeki planın kendi elinde oluşu ayaklarını yere daha sağlam basmasını sağlıyordu.
"Liman Kenti'nde yaşananların haberi daha buraya ulaşmamış. Bizi Kont'a götürecek."
Helen "Bu kadar kolay mı?" dedi Avery ile konuşuyor olmasına rağmen peçesinin ardından gözüken gözleri kısılmış çevreyi süzüyordu. İpek elbiselerinin üretilip geldiği bölgenin bu denli parçalanmış ve unutulmuş olduğunu tahmin bile edemezdi. Yanından geçtikleri derme çatma ahşap evin sanki oraya sonradan iliştirilmiş gibi yamuk duran kapısı gıcırdayarak açıldığında hepsi gözlerini o yöne çevirmişti. İçeriden çıkacak kişi şehre girdikleri andan itibaren görecekleri ilk insan olacağından herkes yerinde kalmış merakla çıkacak kişiyi bekliyordu.
Fox'un grubun durakladığını fark etmesi bir dakikasını aldı. Onlara kızıp yürümelerini emretmek istiyor olsa da göğsünün derinliklerinden ona ulaşan bir fısıltı görecekleri acı görüntüye izin vermesi için yalvardı.
Karanlık odadan, ağaç dalını baston yerine kullanan, çok yaşlı bir kadın çıktı. Buruşuklukları ve sarkmış derisinden nerdeyse görünmeyen gözlerine dikkatli baksalar yalnızca ak iki noktadan ibaret olduğunu bilirlerdi. Kadın evin verandasında küçük birkaç adım atıp kapının yanındaki sallanan sandalyesine otururken göremediği çevresini inceliyordu. Elleri ve boynu koyu renkli kabarcıklarla kaplanmış olduğundan hastalığının canını alması an meselesiydi.
"Kimsiniz? Yemek mi getirdiniz? Roa yoksa torunumu mu getirdin bana?"
Kadının çatallanan sesini duyduklarında Avery'nin dudakları hüzünle büküldü. Kadın yalnızca duyduğu sesten orada birilerinin var olduğunu düşünmüştü. Gözleri yanlış yöne bakıyor olsa da dudakları zoraki aralanmış buruk bir gülümsemeye dönüşmüştü. Fox kadının duyamayacağı bir şekilde gitmeleri gerektiğini fısıldadı Avery'nin kulağına.
"Köşedeki mavi evde yaşayan kızımı çağırır mısınız? Kızım Roa aylardır yanıma gelmiyor. Bacaklarım artık tutmuyor. Sadece o ve çocuklar iyi mi bilmek istiyorum."
Avery kadının titrek elinin yarı buçuk işaret ettiği yöne döndüğünde Helen'in endişeyle iç çektiği duydu. Bahsedilen mavi evden geriye rengini belli eden yanık birkaç tahtadan başka bir şey kalmıştı. Evin aksine ayakta kalmış ahşap kapı ve pervazı esen sıcak rüzgarda yavaşça açılıp kapanıyordu. Xavier sessiz bir küfür savurup Avery'nin kolunu tutarak çekti. Yaşlı kadını yanıtsız bırakıp yürümeye devam ettiler.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
RUHLARIN HİKAYESİ
FantasyHer şeyin en başında Prenses Avery Elwood'un yegane amacı Ruhlar Ormanı'na gitmek ve Spiritus'uyla tanışmaktı. Tören günü gelip çatmışken müstakbel eşi ve onun kardeşiyle ormana gidecek, kendi eşlerini bulacaklardı. Ancak yıldızlara yazılmış olan ka...