Günümüz...
"Frederick! Avery nerede? Her an burada olabilirler biliyorsun."
Katheryn telaşla elindeki yelpazeyi sallarken kocasına döndü. Sör Frederick ise oldukça sakin bir şekilde koltukta oturuyor ve elindeki gazeteyi inceliyordu. Bu olan şeyler umurunda değildi. Katlanmasının tek nedeni sevgili karısının mutlu olması içindi. Gün daha bitmeden işleri için masasına dönecekti. Kim bilir ne zaman çıkıp derin bir nefes alacaktı. O da herkes gibi onun için yazılmış bu rolü oynuyordu. Elwood soyundan olmasının onun için herhangi bir getirisi yoktu. Prens olmasa da ileride eşinin ailesi yerine tahta geçeceklerdi. Bir kral ve kraliçe olarak yapmaları gereken çuval dolusu iş olacaktı ve bu daha şimdiden başlamıştı.
"Birazdan burada olacaktır Katheryn. Lütfen artık otur. Başımı döndürüyorsun."
"Yüce Spiritus aşkına mumları söndürmelerini daha kaç kere söylemeliyim. Bu koca avizeler süs olsun diye mi var?"
"Katheryn!"
Prenses Katheryn ikiletmeden koltuğun kol kısmına oturup kocasına yaslandı. İkisinin de kafasında bin türlü şey dönüyordu ki ufak bir öksürük onların dikkatini ana merdivene çevirdi. Avery kendine çeki düzen verip aşağı gelmişti. Herkes derin bir nefes çekip rahatladı. Deborahlar salona varmadan herkes aşağıya inmişti. Şimdi geriye kalan tek şey karşılamaydı.
Çoğu zaman balo salonu olarak kullanılan bu ana giriş şimdi köşedeki oturma kısmı dışında bomboştu. Bugünkü törenin bahçede yapılmasına karar verilmişti. Yaz sıcakları başladığından kimseyi kapalı bir odada tutmak istemiyorlardı. Prenses Kayheryn'in en son isteyeceği şey ter kokan bir grup insanla uğraşmaktı.
Avery tam korsesinin üst ucunu tutmuş elbisesinin darlığı hakkında söylenmeye başlayacaktı ki ana salonun kapıları savrulurcasına açılıp duvara çarptı. İçeriye tombul bir çift hoplarcasına girdi ve hızlı adımlarla yaklaşmaya başladılar.
Avery ayaklarının ne kadar küçük olduğunu düşünüp kıkırdadı. Adeta attıkları küçük adımlarda zorlanıyorlardı. Çok çirkinlerdi. Avery hayatında onlar kadar çirkin iki kişi daha görmemişti. Kadının korkunç yeşil tonlarıyla dolu bir makyajı ve dudağının üzerinde kocaman bir beni vardı. Adam ise ruhu çekilmiş gibi duruyordu. Yeterli nefes alamıyormuşçasına ağzı kocaman açık duruyor bir yandan da alnındaki bitmek bilmez teri üzerinde tanıdık bir kurt armasının olduğu mavi mendiline siliyordu. Avery onları tanımıyordu. Bu yüzden izleyip kafasında yargılamanın eğlenceli olduğunu düşündü. Akşam yemeğinde bir çuval para yiyen bir çift izlenimi veriyorlardı.
Kadının boynunda Avery'nin gözlerini alan kocaman yakuttan bir kolye vardı. Adamın boynu ise görünürde yoktu. Annesi ellerini iki yana açıp ilerleyince Avery kaşlarını çattı.
"Bayan Deborah!"
Adeta vurulmuş gibi geriye sendeleyen Avery şaşkınlıktan açılmış ağzıyla babasına baktı. Babası da bu tepkiyi beklermiş gibi Avery'nin bakışlarını kaşları çatık bir şekilde bekliyordu. Genç kız Deborahların varisini görmeyi kesinlikle istemiyordu. Hayatı kocasının kokulu terlerini silerek ve onun bir domuza benzemediğine inanmaya çalışarak geçiremezdi.
Avery tekrar babasına baktığında Sör Frederick Avery'nin yüzündeki şaşkın ifadeye neredeyse gülecekti. Boğazını temizleyip başını aksi yöne çevirdi.
"Prenses Katheryn" dedi kadın yerlere kadar eğilerek. Sesi o kadar tizdi ki Avery yüzünü buruşturdu. Yavaşça yanlarına yaklaşmaya başladı. Bu iş iyi bir yere gitmeyecekti. Herkes selamlaşınca sıra Avery'nin kendini tanıtmasına gelmişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
RUHLARIN HİKAYESİ
FantasíaHer şeyin en başında Prenses Avery Elwood'un yegane amacı Ruhlar Ormanı'na gitmek ve Spiritus'uyla tanışmaktı. Tören günü gelip çatmışken müstakbel eşi ve onun kardeşiyle ormana gidecek, kendi eşlerini bulacaklardı. Ancak yıldızlara yazılmış olan ka...