3 Ağustos 2022 / 17.12
Asilhan Karavadi
Beklemekten ve bekletilmekten nefret ediyordum. Buna rağmen Mihra'yı beklemiştim. Tam yirmi iki gün, aynı ülke topraklarına girelim diye beklemiştim. Sonra Antalya'ya dönüp onu görmek için beklemiştim. Şimdiyse güya planlayacağı buluşmayı bekliyordum.
Bir haftadan fazla olmuştu ama tık yoktu. İki gün öncesine kadar mesajlaşmalarımız bile tek tük olmuştu. İki gündür benimle ilgileniyordu yeniden. Sahiden neden kopukluk yaşatmıştı? Buluşmayalım derken ciddi miydi? Sikeyim ama ya! Ben hesap ödemekten vazgeçmem için yapıyor sanmıştım. Tabii üstüne burs meselesi de gelince vazgeçmişti.
Of! Sike sike of!
Küsülür müydü bunun için? Çocuk gibiydi hatta gibisi fazlaydı. Tam bir çocuktu. Yere fırlattığım insan suretindeki kum torbasının ardından derince nefeslendim. Üzerime dönen bakışlara aldırış etmeden bedenimi yere attım. Yüzümdeki damlaları havluyla kuruturken biraz olsun Mihra'yı aklımdan çıkarmam gerekiyordu. İçime işliyordu sanki amına koyayım.
Sakinleş oğlum Asilhan, sakinleş.
Yetmiyordu. Aldığım derin nefesler sakinleşmem için yetersizdi. Saatlerimi harcadığım antrenmanlar da yetersizdi. Her seferinde yeniden aklıma sızıyordu. Özellikle onu son görüşümdeki vedası...Bana ne yaptığını bile anlayamamıştım. Dolgun dudaklarından düşen sözcükleri, narin parmaklarının dokunuşları...Gözlerine bakarken yaşattığı o karşı konulmaz yoğunluk...
Adını koyamadığım bir şekilde beni etkisi altına alıyordu. Kendimi kaybetmekten korkuyordum. Kıvrık kirpikleri altına gizlenmiş koyu gözleri beni resmen kontrol edecekti. Kokusu etrafımda gezinirken her an her saniye büyüleniyordum adeta.
Çok tehlikeliydi, çok zekiydi, çok da güzeldi. Özenle yaratılmıştı sanki. Her zerresi birbiriyle uyum içerisindeydi. Ona baktığım zaman tek bir eksik, noksanlık göremiyordum.
Sikerim böyle işi!
Ne yapmıştı bana böyle? Az kalmıştı, bütün ipleri onun eline verip itaat edecektim. Havlumu yeniden enseme çarparken kendimi toparladım. Daha kaç gün olmuştu da böylesine bir otorite kurmuştu üstümde? Oturduğum yerden kalkıp biraz ileride yeni öğrencilerle ilgilenen koça doğru yürüdüm.
"Koç," bana baktı bir iki saniye. "Çıkıyorum ben." Sadece başıyla onaylarken soyunma odasına ilerledim.
Boş soyunma odasında beklemeden eşyalarımı dolabıma kaldırdım. Üzerime ince bir yağmurluk alıp işimi bitirdim. Dolap kapısını kilitlemeyi ihmal etmeden çıkmıştım. Telefonumun bildirimlerine baktım, beklediğim insan hariç herkes vardı. Hepsini sola doğru kaydırıp yok ettim.
Siktirip gitsinler.
Kemerimi takarken telefonumu onun oturduğu tarafa fırlattım. Sağımı kaplayan renkler şimdi yoktu. Sıradan bir arabanın içindeydim işte. O varken böyle hissetmiyordum.
Asilhan, sikerler senin belanı lan! Düşünme artık şu kızı. Üç günde ergen aşıklar gibi davranacak ne var bu kadar? Doğru düzgün bir şey hissetmiyordum bile. Bunun farkındaydım ama yine de ona çekiliyordum. Ufak bir etkilenmeydi, evet buydu sebebi.
Gözüm istemsiz telefona kaydığında ışıklarda duruyor olmamdan faydalandım. Ekranı -belki görmemişimdir diye- açıp kontrol ettim. Mesaj yoktu, arama hiç yoktu. Yeniden bıraktım telefonumu ve yola odakladım. Sabah on dakikada geldiğim yolu şimdi kırk dakikada tamamlamıştım. İş çıkışı kalabalığından da nefret ediyordum.
Sitenin otoparkına bıraktığım arabayla dördüncü kata asansörle çıktım. Hiç kimseyi görmemenin verdiği bir rahatlık vardı, tarif edilmez güzel bir şeydi. Genel olarak selamlaşma faslını sevmiyordum. Evi de otel gibi kullandığımdan kimseyle görüşmüyordum haliyle.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
22 | Yarı Texting
Teen Fiction🧠: Diyorum ki Asilhan 🧠: Parmaklarım yoruldu 🧠: *fotoğraf Asilhan: Hay sikeyim Asilhan: Islaksın Asilhan: Bana niye atıyorsun 🧠: Islaklığımı sana bulaştırmak istiyorum 🧠: Kaslı parmakların beni dağıtırken 🧠: Bal gözlerini izlemem gerek �...