4.9

2K 142 159
                                    

Arden'le nasıl evden o kirli halimizle çıkmış, nasıl hastaneye geldik bilmiyordum ama sonuç; şu an hastanedeydik.

Doktor bizimle konuşmuştu. Önceden de demişti aslında. Annem kemik iliği kanseriydi. Bu süreçte hastalığının ilerlediğinden bahsetti doktor. Annem kapalıydı ve saçlarına bu yüzden hiç dikkat etmemiştim. Evde bir kaç kere kapalı dolaştığını görmüştüm ama pek takmamıştım.

Keşke taksaydım.

Yüzünün solgunluğundan her şey belliydi zaten. Nasıl unutabilmiştim aklım almıyordu. Kendimi suçlu hissetmeden duramıyordum.

Annem şu an yoğun bakım odasındaydı ve solunum cihazıyla bağlıydı. Kollarında bir sürü adını bilmediğim cihaz vardı ve yanı başındaki kalp atış değerleri çok yavaştı.

Korkuyordum.

Arden şu ana kadar yanı başımdan ayrılmamıştı. Benim ağlamalarıma karşı sadece şefkatle saçlarımı okşamış, sarılmış ve başımın üzerini bir kaç defa öpmüştü.

Dolunay, Kaan, Aydın, Alara, teyzem, eniştem ve annemin bir kaç arkadaşı daha buradaydı. Annemin bahsettiği adam kimdi bilmiyordum ama burada olduğunu sanmıyordum.

Doktor annemin yanına kimseyi almamıştı. Sadece bir defa camdan görmüştük ve ardından çıkarmıştı herkesi o taraftan çıkarmıştı kalabalık olduğumuz için. Anladığım kadarıyla annem şu an uyuyordu veya uyutuluyordu. Hiç bir fikrim yoktu.

Arden'in göğsüne sarılarak boğuk bir şekilde ağlıyordum. Ağlamalarım arasında bazen "O iyi olacak mı?" diyordum ama tek verebildiği cevap saçlarımı öpmekti. Evet demiyordu. En azından şu an yalan söylemiyordu.

Arden'den ayrılınca Dolunay yanıma gelip sımsıkı sarılmıştı bana. Ağlıyordu o da. Kim ağlamazdı ki? Annem herkesin hayatında çok değerli bir yere sahipti.

"Bebeğim," dedi Dolunay. "Şule. Canımın içi. Ağlama. Bir şey olmaz ki teyzeme. Olmaz değil mi?"

"Olmaz ya," dedim kendimi de inandırmaya çalışarak. Hiç inandırıcı gelmiyordu ama buna tutundum. "Annem çok güçlü ki benim. Olmaz ona hiç bir şey."

Daha sonra ikimiz de sarsılarak ağlamaya başladık.

"Dolunay," dedim dudaklarım büzülürken. "Çok korkuyorum Dolunay. Ona bir şey olursa ben ne yaparım?"

"Olmayacak," dedi. O da benim gibi kendini buna inandırmayı seçti. Biz hep beraber büyümüştük. Aydın, Dolunay, ben. Annem onun da annesi gibiydi. Teyzem benim de annem gibiydi. Ama işte... teyzem de annem kadar etmezdi. İkisini de severdim ama annemin yeri daha bir başkaydı bende. Dolunay ve Aydın'da aynı hissediyor olmalıydılar.

Arkamdan birinin ikimize kollarıyla sarıldığını hissettim. "Şşt." dedi tanıdık ses. Ağlarken pek anlamamıştım ama daha sonra bu kişinin Aydın olduğunu fark ettim. "Bunu da atlatırız. Neyi atlatamadık biz?"

"Atlatamayız," dedim boğuk bir şekilde. "Annem ölürse nasıl atlatacağım ben bunu?"

Allah'a dua etmekten başka yapacağım bir şey yoktu.

Kolumu tutan elle ayağa kaldırıldım. Aydın ve Dolunay'da ayağa kalkmıştı sonra. Arden göz yaşlarımı silip göz altlarımı öptü ve elimi tuttu. "Hadi," dedi. "Böyle durdukça bir şey yapamayız. Kantine inip yemek yiyelim mi?"

"Hayır," dedim kafamı iki yana sallayıp. Burnumu çektim. "Anneme bir şey olursa ne olacak? Gitmeyelim Arden."

"Bebeğim," dedi elini yanağıma yaslayıp. "Ama kendine yazık ediyorsun canımın içi. Elini yüzünü de yıkarız. Kendine gelirsin bir. Annen seni böyle görse üzülmez mi?"

BEYAZ ÇİKOLATA | TextingHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin