Siyah-beyaz elektro gitarımın tellerinde parmaklarımı gezdirirken, penamı alıp ezbere bildiğim riffleri çalmaya başladım.
"Like the wind, you came here runnin' take the consequence of leavin. "
Bu dünya üzerinde dinlemekten en çok keyif aldığım şarkının sözlerine decaö ettim. Beni kasvetli havadan uzaklaştırıyor, bir hayal alemine yaslıyordu.
"There's no space, there's no tomorrow, there's no sent communications. "
"Check it in, check it out, or the sun will never shine, they're a long way away in the subways of your mind"
Huzura ermeye başladığımı hissediyordum sözlerin ardından çalmaya devam ettiğim notalarla.
"Güzel şarkıymış, adı ne?"
Ta ki o sesi duyana kadar.
Ona dönmeden, "İnternetteki en gizemli şarkı. " dedim.
"Garip bir ismi varmış. "
"Çünkü garip bir hikâyesi var. "
Karşıma oturup elimdeki penayı kendi ellerinin arasına alıp oynarken, "Merak ettim, anlatır mısın? " dedi. Yine gözlerinde bana her baktığında olan fırtına vardı. Soğuk, rüzgârlı, şiddetli.
"Yaklaşık otuz beş yıl önce Darius isimli birisinin radyoda dinlediği müzikleri kasetine doldurmasıyla başlıyor her şey. Yıllar sonra kaydettiği müzikleri tekrar dinlediğinde ilgisini çeken bir şarkıyla karşılaşıyor ve şarkının sahibi hatırlamaya çalışıyor ama ne şarkının ne de söyleyenin ismini hatırlayamıyor. Sonra yirmi yıl boyunca şarkının gizemini çözmek için araştırma yapıyor. Daha somra kız kardeşi şarkının bir dakikalık kısmını internete yüklüyor ama şarkı yedi yılda on binden az kişi tarafından dinleniyor sadece. Yıllar sonra Gabriel isimli birisi şarkıyı kendi youtube kanalında ve reditte paylaşıyor ve şarkı üç yüz doksan binden fazla izlenen Tales from the internet belgeseline konu oluyor. O günden sonra dedektif olan, olmayan herkes şarkının peşine düştü ama kimse sonuca ulaşamadı. Bu yüzden herkesten farklı teoriler çıkmaya başladı. "
Sözlerim bittiğinde 'vay be' dercesine dudaklarını büzdü. "İlginçmiş gerçekten. "
İlgilendiğim şeylerle -altında bir sebep yoksa bile- ilgilenmesi kalbimi hızlandırıyordu.
"Kaptan sana resmen aşık. "
Ve anın büyüsü bozulur.
Derim bir nefes alıp gitarımı yatağıma bıraktım ve yerimde rahatsızcs kıpırdanıp Bucky'ye döndüm. "Aşk değil. Belki etkilenme ya da hoşlantı, ama aşk değil. "
"Yani bana karşı hislerinin aşk olduğundan eminsin ama Steve'inkilerden mi şüphe ediyorsun? "
Ona kırgınca baktım. Ne hissettiğimi anlamalıydı artık.
"Aşk iki kişiliktir, bay Barnes."
"Ne demeye çalışıyorsun?" diye sordu kaşların çatarak. Yaptığım imayı anlamıştı ama doğru anladığından emin olmak istiyordu.
"Sana karşı hislerim olduğunu falan düşünmüyorsun, değil mi?"
Elbette düşünüyordum, yalnızca emin değildim ama o bakışlardan sonra emin olmuştum.
"Düşünüyorum aslında."
"Nereden bu kanıya vardınız acaba, bayan Carpenter? "
"Nedenini boşver koca adam, " deyip omzunu patpatladım. "Gitme vakti. "
Gitmesini istemiyordum tabii ama şu an gitmezse on saniye sonra birbirimizin boğazına sarılacağımızdan emindim.
Bir hışımla kalkıp, "Bilgin olsun psikopat, sana karşı sandığın şekilde hiçbir hisse sahip değilim. " dedikten sonra hızla çıktı odamdan.
Bu söylediğine şu saatten sonra inanacak değildim ama yine de kötü hissettirmişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hurts To Love You ~Bucky Barnes [Tamamlandı]
Fanfiction"Neden Steve'e bir şans vermiyorsun?" "Çünkü en yakın arkadaşına aşığım... "