2.4

658 46 75
                                    

"Neden bittiğini biliyor musun?"

"Yorulduğunu söyledi." dedim Nat'e ifadesizce bakarak.

"Sadece yorulduğunu söyledi yani?"

Neden irdeliyordu ki? Birkaç saniye içinde onun söyledikleri zihnimde yankılanırken gözlerimi kısarak Natasha'ya baktım.

"Senden bir şeyler sakladıklarını anlamadın mı gerçekten?"

Tam dudaklarımı aralayıp neler olduğunu soracaktım ki aniden kalbime giren sızıyla elimi göğsüme bastırdım. Acıyla hafifçe inlerken Natasha'nın çıldırmış gibi bir telaşla üzerime atlamasıyla afalladım.

"Neyin var? İyi misin!"

"İyiyim, sadece ufak bir sızı girdi. Çip etkisini göstermiyor artık,Tony'ye farklı bir şey denemesini söyleyeceğim." dedim sonra tekrar gözlerimi kısarak ona baktım. Bu şekilde korkmasının bir sebebi olmalıydı.

"Benden ne saklıyorsunuz Nat?"

"Hiçbir şey?"

Gözlerini gözlerime kilitlemişti. Onu tanıdığımı bilmiyormuş gibi yalan söylerken gözlerini kaçırmadığı için doğru söylediğini düşüneceğimi sanmıştı.

"Normalde yapmadığın şeyler yapıyorsun. Bucky ile bitirme nedenimizi soruyorsun, cevap verince tatmin olmuyorsun. Ağzımı aradığını anlayamayacak kadar aptal mıyım? Bir işler çeviriyorsunuz ve ben de Carmen isem bulurum bunu."

"Sakladığımız bir şey yok, bir dur yerinde."

"Bay stark!"

Duyduğum sesle yerimden kalkıp salona gittim. Ben de Tony'den öğrenirdim neler olduğunu. Zırhlarını imha etmekle tehdit edersem, belki ikna olurdu.

"Sonuçları getirdim."

Gördüğüm kişiyle duraksadım. Bu Louis'ti. Ve hâlâ bana ilk gördüğü günkü gibi bakıyordu. Gülümseyerek elindeki şeyi aldım. "Ne sonuçlarıymış bu?"

Zardı benden geri alırken haylazca güldü. "Ayıplıyorum sizi bayan Carpenter. Başkalarının özelini taciz etmemelisiniz."

Somurtarak ona bakarken ne zaman geldiğini anlamadığım Stark birden çocuğun elindeki zarfı kaptı. "Bence de, o haklı. Özelimi taciz etmemelisin."

Derin bir nefes alıp sabır diledim.

Sabır, bolca sabır, çokça sabır...

Zardı cebine koyarken, "Sen bay Carter'a çıkışa kadar eşlik et." dedi.

"Emredersin paşam." dedikten sonra göz devirmesini umursamadan Louis'in koluna girdiğim gibi asansöre doğru yürüdüm.

Asansör kapısının önümde durduğumuzda durdu ve bana gülümseyerek baktı. "Keşke nasıl her an parladığınızı öğrenebilme şansına sahip olabilseydim. "

Senin gözlerin parlak görüyor paşam, benimle bir ilgisi yok. Özellikle de Bucky belamı sikmişken parlamama imkân yoktu.

Yine güldüm ve, "Belki de bu şansa sahip olmaman parlamadığımın bir göstergesidir." dedim.

"Eğer kendini benim gözümden görseydin böyle düşünmezdin."

"Nasıl görüyormuşsun?" dedim dalga geçerek ve kesinlikle aniden dudaklarıma yapışmasını beklemiyordum. Şaşkınlıkla gözlerim irice açılırken asansörün kapılarının açılmasıyla durmuş ve onu itmem için bana bir fırsat sunmuştu.

Tam ona bunu bir daha yapmamasını söyleyecektim ki yanımızdan geçip giden adamla içimden bir küfür savurdum. Her şeyi yanlış anlayacaktı.

Arkasından gitmeyi düşündüm ama sonra benim hakkımda neyi doğru neyi yanlış anladığının umurumda olmaması gerektiğini hatırladım. Beni terketmişti o sonuçta.

Derin bir nefes vererek Louis'e döndüm. "Louis, üzgünüm. Gerçekten hoş birisisin ama benimleyken değil."

"Denemeden bilemezsin."

"Eğer kendimi tanıyorsam, öngörebilirim ama?"

Yüzü düştü ve asansöre doğru ilerledi. "Seni öptüğüm için üzgünüm, yapmamam gerekirdi."

"Hayır, önemi yok zaten."

Bana tersçe bakıp asansöre bindiğinde ve kapılar kapandığında bir küfür savurdum. Önemi yok da ne demek? Bir insana söylenmemesi gereken en kritik şeylerden birisiydi bu.

Bir şeyler atıştırmak için mutfağa gittim. Tamam, belki birazcık da Bucky'nin tepkisini görmek içindi.

Natasha ve Steve karşılıklı otururken onun kalçasını tezgaha dayayarak dalgın dalgın boşluğa baktığını gördüm. Buz dolabından içecek bir şeyler çıkardıktan sonra onun olduğu yere baktım. Tam bardakların olduğu dolabın önünde duruyordu.

Dudaklarımı birbirine bastırarak önüne geçtim ve çekilmesini istemek için dudaklarımı araladım ancak beni susturmuştu.

"Açıklama falan duymak istemiyorum."

Pardon, ne açıklaması?

"Bardak almak istiyordum." dediğimde yüzünün bozulduğunu gördüm ve gülmemek için yanağımın içini ısırdım.

Kenara çekildiğinde dolaptan bir bardak çıkardım ve içecekleri bıraktığım yere gittim. "Ayrıca," dedim bardağı doldururken. "Açıklama falan yapacak değildim."

"Neler oluyor?" diyen Natasha'yı umursamamıştım bile.

"Bırak şimdi, sanırım kavga edecekler."

Steve'e afallayarak bakmıştım. Genelde kavgayı ayırmak isteyen o olurdu. Bana gülerek ellerini teslim olur gibi iki yanına kaldırdığında tekrar Bucky'ye döndüm. "Beni terk ettikten sonra hayatıma girme potansiyeli olan insanlarla iletişim hâlinde olmama bir şey diyemezsin."

"İletişim yönteminiz, dillerinizi birbirinizin boğazına sokmak sanırım." dediğinde ağzım hayretle açılarak ona baktım. Kör görmez uydururmuş!

Sırf gururumdan dolayı asla ona işin aslını anlatmayı düşünmedim. Bunun yerine, "Sanane kiminle öpüştüğüm?" diye bağırdım.

"Ne?!" diye Steve ile Nat aynı anda bağırdığında onları umursamadan Bucky'e bakmaya devam ettim.

"Ayrıca hayatıma devam etmem gayet normal!"

Elimdeki bardağı sinirle yere fırlatıp kırılmasına sebep olduğunda neredeyse kendimi tutamayıp bir tane geçirecektim kafasına.

"Daha iki gün önce benimle aşk yaşarken bugün başka birisiyle öpüşmen mi normal yani!"

"Senin daha iki gün önce koynuma girmişken ertesi günü benden sıkıldığını söylemenden daha normal!"

"Ne, ondan sıkıldığını mı söyledin?!" diye yine aynı anda tepki vermişlerdi.

"Senden sıkıldığımı söylemedim hiçbir zaman!" diye bağırdı kolumdan tutup kendine çekerek.

Yüzlerimiz arasında çok az bir mesafe varken, "Yorulduğunu söyledin ama?" dedim. Aynı kapıya çıkmaz mıydı?

"Senden değil..."

Tekrar etkisine kapıldığımı hissederken yine beni üzecek bir şey yapmasını engellemek için sertçe kolumu çektim ve, "Siktir git, seni ruh hastası bipolar!" diye bağırdım ve salona gittim hızlıca.

Hurts To Love You ~Bucky Barnes [Tamamlandı]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin