"Baban yaşıyor..."
Duyduğum şeyle hızla Tony'ye döndüm. Gülümserken kafasını aşağı yukarı sallayıp, "Adı Harold," dedi. "Harold Loomis."
Ne diyeceğimi bilmiyordum. Biyolojik babam yaşıyordu ama benim yaşadığım onca şeyden sonra hâlâ bir babaya ihtiyacım var mıydı?
"Nasıl bir hayatı var?" diye sordum istemsizce soğuklaşarak.
"Bir hayatı yok."
Natasha'ya şaşkınlıkla döndüm ve, "Ne demek bu şimdi?" diye sordum. Bir hayatı yok da ne demek oluyordu?
"Baban Hydra'nın elinde. Ne kadar süredir öyle olduğunu bilmiyoruz ama bize göre bayağı uzun bir süre."
"Sana ihtiyacı var Carmen. Senin uğruna bunca sene esir ve kızına kavuşmaya hakkı var diye düşünüyorum. Senin için bir babanın varlığı önemli olmayabilir ama onun da aynı şeyi düşünmediğinden eminim."
Haklılardı. Onları hiç tanımasam da eğer bunlar da yalandan ibaret değilse tüm hayatları boyunca beni bulmaya çalışmışlar ve bu uğurda hayatları mahvolmuştu.
"Pekâlâ," dedim yumruklarımı sıkarak. "Gidelim ve biyolojik babamı kurtaralım."
"Hey, hey, hey." diyen Bucky ile durup ona dönmek zorunda kalmıştım. "Sen nereye?"
Ne yani, yine mi kulede hapis kalıyordum?
Hayır, bu sefer olmazdı.
"Tanımadığım bir insan bana kalbini verdi ve şimdi tanımadığım bir insanı kurtarmaya gidiyorum."
Kimseye borçlanmayı sevmezdim ve en azından bunu borçluydum annem olduğunu söyleyen kadına.
Bucky yardım ister gibi Tony'ye bakınca Tony ellerini iki yanına kaldırdı. "Bana bakma, onu durduramam daha fazla. Ayrıca kimse ona karışmıyor millet, bu onun meselesi."
"Hadi ama!"
Bucky'ye ben kazandım dercesine bakıp omzunu patpatladım ve giyinmek için odama doğru ilerledim.
Arkamdan adım seslerini duyabiliyordum, büyük ihtimalle ikna etmeye çalışacaktı.
Üzerimdeki tişörtü çıkarıp yatağımın üzerine attığım sırada Bucky kolumdan çekip kendine çevirdi beni. Bir anlığına dikkati dağılıp gözleri yüzümden aşağı kaysa da kendini toplayıp gözlerini gözlerime odaklamıştı.
"Lütfen kulede kal."
"Lütfen eğlenceyi kaçırmama neden olma."
"Carmen," diye fısıldadığında gülümseyerek, "Hm?" diye mırıldandım.
"Bir çatışma çıkabilir. Canın yanacak."
Haylaz bir şekilde gülümseyip ellerimi omuzlarına koydum ve oradan göğüslerine kaydırırken parmak uçlarımda yükselip kulağına yaklaştım, "Canım yansın istiyorum." dedim fısıldayarak.
Yüzünü görebilecek kadar geri çekildiğimde gözlerini kapatmıştı. Üzerinde bıraktığım etki çok hoşuma gidiyordu. Etkilendiğim kadar etkilediğimi bilmek...
"Yapma."
Gözlerini açmadan konuştuğunda kıkırdayarak tekrar kulağına yaklaştım ve kısık sayılabilecek bir şekilde inledim.
Bu yaptığımla gözlerini aniden açan Bucky, hızla arkamdaki duvara sırtımı sert bir şekilde yasladığında gülmüştüm.
Aynı hızla dudaklarını dudaklarımla birleştirdiğinde hiç beklemeden karşılık vermeye başladım. Asla direnemeyeceğim ve direnmek istemeyeceğim bir şeydi bu.
Dilini dilime değdirdiği sırada aşağıda beni beklediklerini hatırlayıp dudaklarımızı ayırdım ve alnımı alnına yaslayarak, "Gitmemiz lazım." dedim.
Bıkkınlıkla derin bir nefes verdikten sonra, "Bir çizik bile alırsan seni kuleye hapsederim." dedi.
Bu ona kaşlarımı çatarak bakmamı sağlamıştı. "Bacağım da kopsa, kellem de uçsa beni buraya hapsedemezsin." dedim. "Çok bile dayandım. "
"Çok konuşuyorsun."
Ona cevap vermeden dolabımdan uzun süredir giymediğim ancak sürekli giyiyor gibi yıkayıp tekrar katlayarak yerine koyduğum görev kıyafetimi çıkardım.
Üzerime geçirirken, "Bir çıt-kırıldım olduğumu düşünmeyi bırakmalısın." dedim. Beni önemsemesi iyi hissettirse de güçsüz olduğumu düşündürüyordu ve bu can sıkıcıydı. Her zaman güçlü olmak için çabalamıştım.
"Bir çıt-kırıldım olduğunu düşünmüyorum. Sadece daha üzerinden çok vakit geçmeyen bir ameliyat işlemi geçirdin. "
"Sıradan bir insan değilim, biliyorsun."
"Ama gördün ki; sıradan insanlar da cerrahi müdahaleye, hatta biraz dinlenmeye ihtiyaç duyuyor."
"Yeterince dinlendim." dedim elimi Bucky'nin yanağına yaslayarak. "Bir tanrıyı öldürecek enerjiye sahibim."
Bu söylediğimle gülerek, "İyi, o zaman bu enerjinin yarısını babanı kurtardıktan sonrasına sakla. İhtiyacın olacak."
"O kadar dayanır mıyım bilmem." dedim gülerek. Onunla uğraşmak çok zevkliydi.
"Kimi kandırıyorsun sen? Tişörtümü çıkarsam üzerime atlıyorsun."
Kaşlarım havalanırken, ondan uzaklaşıp, "İnada bindirme." dedim.
O ise dalga geçercesine gülerek, "Bu dediğine inandın mı gerçekten?" dedi.
"Sanki sen çok farklı durumdasın."
Kollarını göğsünde kavuşturup meydan okurcasına bana baktı ve, "İnada bindirme." dedi.
Benim silahımla bana saldırıyordu.
"Bindirdim bile," dedim, "Sen pes edene kadar parmağımın ucuyla bile dokunmayacağım sana."
Bir an gözlerinde tereddütü görsem de çok geçmeden inatçı bakışlarla bana karşılık verip, "Üzerime atladığında benim için oyun biter." dedi.
"Çok beklersin!" deyip kapıyı çarparak çıktım.
Agresifleşmemin sebebi kendime güvenmememdi. Çünkü ne kadar inat etsem de ona dayanamadığım bir gerçekti. Bana sonsuza kadar dokunsun, dokunuşlarının izi hep kalsın istiyordum.
Bir baba figürü bulsanıza aralarından seçeyim bir tane.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hurts To Love You ~Bucky Barnes [Tamamlandı]
Fanfiction"Neden Steve'e bir şans vermiyorsun?" "Çünkü en yakın arkadaşına aşığım... "