Nat'e sırıtarak bakıp pizza dilimini büyük bir iştahla ısırdım. Fury ve Bucky konuşurken onları rahatsız etmemem için beni pizzayla baştan çıkarmıştı.
"Bucky'yi ne kadar çok seviyorsun?"
Düşünceli bir şekilde saçlarının bir tutamını parmağına dolayıp, gözlerini kısarak bana bakarken sorduğu soruyla yemek yemeyi bıraktım. "Ne alaka şimdi?"
"Hiç, merak ettim sadece."
Ona şüpheyle bakıp, 'acaba,' diye düşündüm. Olabilir miydi ki? Hayır Nat ondan hoşlanamazdı. Söylemese de uzun süredir Steve'den hoşlandığını biliyordum. Bucky'ye karşı hisleri olamazdı.
Derin bir nefes alarak sorusuna nasıl cevap vereceğimi düşündüm. "Bilmiyorum... Her zaman yanımdaydı."
"Biz de her zaman yanındaydık Carmen. Neden o?"
Gözlerim boş duvara kayarken istemsizce mavilerini düşündüm. Bana gökyüzünü, özgürlüğü hatırlatan gözlerini. Özgürlüğü hatırlatan ve esir alan gözleri...
"Bir nedeni olamaz ki. İlk zamanlarda böyle değildim ona karşı. Tamam her zaman karşı konulamaz bir çekiciliği vardı ama hepsi buydu. Ne zaman bana baksa kalbimin titrediğini farkettiğim zamanlar anlamaya başladım. Ne zaman yanımızda olsa ona bakmadan duramadığımı, şarkılarda istemsizce onu bulduğumu ve ben nasıl olduğunu anlamadan hayallerimde ve rüyalarımda yer edindiğini farkettiğim zaman. Tek kelimesiyle beni dünyanın en mutlu insanı yapabilirken aynı zamanda tek bir kelimesiyle aylarca ağlatabilir. Üzerimdeki hakimiyeti bu kadar işte. "
"Tüm kontrolü onun ellerine bırakmamalısın."
"Elimde değil."
Yanımıza gelen Sam'in, "Nat, Fury seni görmek istiyor." demesiyle Natasha yanağımdan makas alıp gitti.
O sırada Bucky'nin salona giriş yapmasıyla istemsizce yüzümde bir tebessüm oluştu. Ancak bir şeyler tersti, o bana bakmıyordu. Mavileri benden başka her yerde dolanıyordu.
Mesafe bırakarak yanıma oturup kapalı duran televizyona bakmaya başladığında kaşlarımı çattım.
"Fury canını sıkacak bir şey mi söyledi?"
"Hayır, sadece görev için hazırlık yapmamı istedi."
"Ne görevi?" diye sordum suratımı asarak. Gitmesini istemiyordum.
"Boşver, iki günde hallolacak bir şey."
Bir süre boyunca konuşmayıp onu izledim. Zaten konuşma tek taraflı ilerliyordu ve ben kendimi muhabir gibi hissetmiştim.
"Yapamıyorum ben,"
Lütfen devamını getirme Bucky.
Mavisi sönmüş olan gözleriyle baktı bana. Öyle karışıktı ki orada her şey, hiçbir şey anlayamıyordum. Ne hissettiğini, ne söylemek istediğini anlayamıyordum.
"Devam edemiyorum artık."
Bakışlarım ifadesizleşirken yüzümü çevirdim. "Sorun ne?"
Daha düne kadar çok iyiydik. Birlikte uyuyor, yemek yapıyor, kitap okuyor, müzik dinliyorduk. Daha dün beni istemediğim şeylere maruz kalmaktan kurtarmış, sahile götürmüş ve omzunda uyumama izin vermişti. Daha dün gözlerime aşkla bakıyordu, bir günde ne değişmiş olabilirdi?
"Sadece yoruldum. Her şeyden yoruldum. Kendimden, hayattan, sorumluluklardan, çok yoruldum."
"Yorulduysan bana yaslan?" dedim gözlerim dolu bir şekilde tekrar yüzüne bakarken. Bana bunu yapmamalıydı. Tam her şey düzelmişken, tam tamamlandığımı hissediyorken bunu yapmamalıydı.
"Beni tutmaya gücün yetmez."
"Hiç denedin mi ki?"
"Denesem ayakta duramıyor olurdun."
"Tamam," dedim pes ederek gözlerimden yaşlar akarken. "Bitti, bu kadar. Ben de yoruldum zaten olacakmış gibi yapıp olmayan şeylerden, yarım kalan şeylerden."
Kafasında bitirdiyse bir kere siksem yine ikna edemezdim.
Elimin tersiyle göz yaşlarımı silip hızlıca odama ilerledim. Değişken hâlleri umurumda olmamıştı ama bu fazlaydı. Olmayacak bir şeyin peşinden koşmak da yormuştu artık.
Ne kadar sevsem de, ne kadar onu sevmek güzel hissettirse de bunu kendime daha fazla yapamazdım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hurts To Love You ~Bucky Barnes [Tamamlandı]
Fanfiction"Neden Steve'e bir şans vermiyorsun?" "Çünkü en yakın arkadaşına aşığım... "