Boğazımın sıkıldığını hissederken nefes alamadığım için dehşetle gözlerimi açtım. O buradaydı ve ona yaptığım şey için intikam istiyordu. Onu öldürdüğüm için beni öldürmek istiyordu. Daha fazla dayanamayacağımı farkettiğim zaman bleğini bükerek, karnına bir tekme attım ve üzerimden çekilmesini sağladım.
Yüzüne de aynı şekilde tekme attığımda burnundan kanlar akmaya başlamıştı.
Sinirden gözlerini pörtleterek bana bakarken kalktım ve yatağın diğer tarafına geçtim. Bana nefretle bakıyordu, ben ise şaşkınlıkla. Onu öldürmüştüm, daha iki gün önce onu öldürmüştüm. Nasıl olur da bugün karşımda dikilebilirdi?
"Sen de annen gibi aptalın tekisin." dedi tiksintiyle bana bakarak.
İfadesizce bakıp omuz silktim ve, "Tanımadığım birisiyle kışkırtamazsın beni." dedim.
"Ben tanıyordum," dedi sonra da burnundan süzülen kanlar ağzına doluşurken iğrenç bir şekilde kahkaha attı. "Onu sevdiğime gerçekten inandı. O kadar aptal bir aşıktı ki onu denek olarak kullanıp kullanamayacağımı sorduğumda düşünmeden kabul etti, sırf beni memnun etmek için. Karnı burnundayken bile sen umurunda değildin ve evet bir bakıma şu ana kadar başına gelenlerden o sorumlu."
"Evet, evet," dedim bıkkınlıkla nefes verirken. "Hep aynı hikâye zaten. Beni cehenneme bırakıp, başımda zebanilik yaptığın günlerden beri değiştirmediğin tek hikâye."
Beni hep bu şekilde kışkırtmaya çalışırdı. İlk başlarda başarırdı ama aynı şeyi yüzüncü kez duyduktan sonra kırmızı başlıklı kız masalı gibi gelmeye başlamıştı. Pek umurumda sayılmazdı açıkçası.
"Senin hikâyen de pek farklı değil. Senden faydalanmasına izin verecek kadar aptalca davrandın. Çok sevdin, kullandı ve attı. Çok tanıdık..."
Komodinde duran bibloyu ona fırlattım. Ama eğildiği için duvara çarpıp kırılmıştı. "Kes sesini!"
"Bak gördün mü aynı hikâye. Annesinin kaderi kızının çeyizi."
"Hayır!" diye bağırdım elime geçen eşyaları ona fırlatırken.
"Senden bir şey sakladıklarını anlamadın mı gerçekten? Seni kullanmak ve pilin bittiğinde senden kurtulmak istiyorlar. Sevdiğin adam dâhil."
"Hayır, beni manipüle etmeye çalışıyorsun!"
"Sen zaten manipüle edilmişsin!"
Zorlukla yıtkunurken atacak bir şey bulamadığım için yumruklarımı sıkarak ona bakıyordum. Attığım her şey onu sıyırıp geçmiş, ufacık bir hasar almamıştı.
"Seni hiç sevmedi."
"Hayır," dedim ona nefretle bakarken. Sevmişti. Seviyordu biliyordum. Hani gözler yalan söylemezdi?
Gözlerimden yaşlar akarken ona nefretle baktım. Bir anda ona ait olmayan bir sesle çığlık atmaya başladığında afallamış bir şekilde etrafıma baktım. Tekrar ona döndüğümde ise gitmiş olduğunu ve onun yerinde Steve olduğunu gördüm. Anlamadığım bir şekilde acı içinde bağırıyordu.
"Carmen, kes şunu!"
Natasha'nın bağırmasıyla etrafımda diğerlerinin de olduğunu güçlükle farketmiştim. Bana dehşet içinde bakıyorlardı.
"Ben bir şey yapmıyorum." dedim telaşla. Ne olduğunu bile anlamamıştım.
"Lanet olsun, onu öldürüyorsun!"
Daha da gerilip titremeye başladığımı hissederken onun, "Carmen," dediğini duydum. "Sakin ol güzelim."
Gözlerimden yaşlar süzülürken, "Hayır," dedim. "Güzelin değilim, uzak dur benden."
Ayaklarım beni taşıyamazken yere çökmüştüm. Ağır geliyordu her şey. Kâbuslarım sanrılara dönüşecek boyuta ulaşmıştı.
"Bak," dedi önümde diz çökerken. "Sana ne söyledi bilmiyorum ama hiçbiri doğru değil."
Elini yanağıma koyup yüzümüzü hizalayabilmek için kafasını eğerken, "Yemin ederim." dedi.
"Sana inanmıyorum." dedim kısık bir sesle. Sağı solu belli olmuyordu zaten, bugün sevip yarın sövüyordu.
Çaresizce gözlerime baktığını gördüm. Pişman gibiydi. Yapıp yapıp pişman oluyordu zaten hep. İtiyor sonra dayanamayıp geri dönüyor ve sonra da rahat batıyormuş gibi tekrar itiyordu.
Yüzü acı çeker gibi bir ifadeye bürünürken baş parmağıyla göz yaşımı sildi ve başımı göğsüne yasladı. "İnancını kırdığım için özür dilerim, bebeğim."
"Bıktım bu dengesizliğinden."
"Sadece yardımcı olmama izin versen olmaz mı?"
"Ne zaman izin versem bir süre sonra ortadan yok oluyorsun."
"Şşt," deyip susturdu beni.
Kafamı kaldırdığımda diğerlerinin artık odamda olmadığını farketmiştim. Kapıyı bile kapatmışlardı çıkarken.
Gerçi oda da denmezdi ki artık, her yer her yerdeydi. Kırılmadık şey bırakmamıştım.
"Sevmiyor musun sahiden?"
"Ne?"
Ondan uzaklaşırak, "Bana beni hiç sevmediğini söyledi." dedim, ıslak gözlerle ona bakarken. "Sevmiyor musun sahiden?"
"Bunları başka zaman konuşalım mı?"
"Sevmiyorsun sahiden." dedim ayağa kalkıp yatağıma otururken. "Çık odamdan."
"Carmen,"
"Ya git ya da aklımla oynamayı bırak."
Bana yalvarırcasına bakması umurumda değildi. Onun fahişesi değildim ben, istediği zaman gel diyebileceği, istediği zaman git diyebileceği birisi değildim.
"Siktir git."
Hani gözler yalan söylemezdi?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hurts To Love You ~Bucky Barnes [Tamamlandı]
Fanfiction"Neden Steve'e bir şans vermiyorsun?" "Çünkü en yakın arkadaşına aşığım... "