"Tahminlerime göre birazdan Fury burada olacak ve onunla konuşmamı isteyecek." dedim elimde tuttuğum kitabı kapatırken. "Eğer zorluk çıkarırsam beni bir yere zincirleyip istediğini zorla alacağını da iyi biliyorum."
"O zaman kaçıyoruz?"
Cazip gelen fikirle Bucky'ye heyecanla bakıp kafamı tamam anlamında salladım. Mükemmel bir fikirdi.
"Nereye kaçıyorsunuz?"
Neden kapıyı çalmayı bilmiyorlardı ki?
"Bilirsen nerede olduğumu öğrenir."
Kızıl saçlarını geriye atıp, "Sence öğrenmesi için birisinin söylemesine ihtiyacı var mı? Şehir avcunun içinde."
Bıkkınlıkla derin bir nefes verip kalkarken, "Neyse," dedim. "En azından ondan kaçtığım hâlde peşimden gelmek gibi bir hata yaparsa onu öldüreceğimi biliyor."
Güldü. Güzel gülüyordu Natasha. Gördüğüm en güzel kadınlardan olabilirdi. Çoğu zaman güzelliğine gıpta edeceğim kadar hem de.
"Sana kıyamadığını bildiğin için böyle yapıyorsun."
"Bir bakıma öyle, ama daha çok konu ciddi olduğu için taviz vermiyorum."
Kafasını aşağı yukarı salladı. Bakışları endişeli bir hâl almıştı. "Sorun ne?" diye sordum. Kafasını iki yana salladı. "Bir sorun yok?"
Bucky de kalkıp yanımda durarak, "Bir şeyler saklıyorsun." dediğinde iyice şüphelenmiştim. Tam Nat ağzını açıp bir şeyler söyleyecekti ki, onu durdurup, "Hayır, o adam hakkında hiçbir şey duymak istemiyorum." dedim ve deri ceketimi alıp odamdan çıktım.
Ölüsü bile ayrı bir dertti adamın.
Bucky'nin peşimden geldiğini duyduğumda omzumun üzerinden ifadesizce ona baktım. Elini omzuma atarken, "En son kaçıyorduk," dedi ve benden önce asansöre bindi.
Garaj katını gösteren düğmeye bastıktan sonra bana dönüp, "İçime sinmeyen bir şeyler var." dedi. Böyle yaparak beni endişelendirmesi hiç yardımcı olmuyordu.
"Ne gibi?"
"Bilmiyorum, ama hissediyorum." dedikten sonra gözleri uzaklara dalınca gerginlikle gülüp, "En fazla ne olabilir ki?" dedim. Ne olabilirdi ki? Daha ne kadar mahvolabilirdi her şey?
Biraz düşününce aslında eğer gerçekleşirse beni mahvedebilecek ihtimallerin var olduğunu farketmiştim. Ailem dediğim onca insan ve sevdiğim adam. Kaybedersem beni yok edecek yeterli etkene sahiptim.
Onlar olmazsa, özellikle de içlerinden birisi olmazsa devam edemezdim. Her ne kadar en nefret ettiğim şey olsa da pes ederdim.
"Kaybedecek onca şeyimiz varken sınırları konuşmayalım."
Söylediği şeyden sonra boğazımdaki yumru büyüyüp yutkunmamı engellerken sonunda kapıların açılmasıyla garaja girdik.
Ne yapacağımı bilmeden yürürken yavaşça bileğimden tutarak durdurup yüzüne bakmamı sağladı. "Söylediğim her şeyi unut. Seni eğlendirebilmek için kaçıyoruz, moralini daha da bozmak için değil."
Buruk bir şekilde gülümserken birden, "Bak ne diyeceğim," dedi sağ tarafta bir yere odaklanırken. "Neden senin davidsonınla gitmiyoruz?"
Motoruma doğru ilerlediğini gördüğümde heyecanla onu seyrettim. Onu davidsonımın üzerinde görmek hayallerimden biriydi ve çok havalı görünüyordu şu anda.
Ona gülerek bakarken elimle bir dakika işareti yapıp arabama doğru ilerledim. Bagajı açıp kutunun içine sakladığım deri ceketi alıp tekrar Bucky'nin yanına döndüm.
Ceketi ona uzattığımda gözleri şaşkınlıkla açılmıştı. "Hırsız mısın sen? Kaç haftadır bunu arıyordum."
Ceketi üzerine geçirirken, "Abartma altı üstü ceket." dedim ve göz devirmesini sağladım.
Hadi deyip başıyla arkasını işaret ederken bir anda önüne, yüzüm yüzüne bakacak şekilde oturdum.
"Öyle mi otur dedim?"
"Sen asla arkaya geçmezsin, ben de kendi motorumda arkaya geçecek değilim," dedim ve anlamsız bir bakış attığını görünce, "Prensip meselesi." diye açıklama yaptım.
Bir süre bana ters ters baktı sonra da elini bacaklarımın altındam geçirip kendine doğru çekti. "Böyle yola odaklanmam zor olur."
Gülerek, "O zaman arabayla gidelim," deyip inmeye yeltenmiştim ki, "Tamam!" diyerek durdurdu beni.
Ne diye bağırıyor bu şimdi?
Bıkmış gibi bir nefes verip arka taraftaki kaskı aldığı gibi kafama geçirdi. "Umarım kaza yapmayız."
Motoru çalıştırdığı zaman önünü görmesini engellememek için eğilerek kollarımı beline sardım. Kuleden çıkarken hızlanıp, "Yardımcı olmuyorsun,Carmen." dedi.
"Ama diğer türlü önünü göremezdin."
Bol bol sabır dileyip yola devam ederken üzerinde bıraktığım etkiyi somut bir örnekle anlamıştım.
On dakika sonra sahil kenarında durduğumuzda, hava kapalı olduğu için kimsenin olmadığı meydanda indik.
Gördüğüm ilk banka oturduğum an Bucky de yanıma oturmuştu. Denizin üzerinden esen hava tenimi okşarken derin bir nefes çektim içime.
"Fury'den sonsuza dek kaçamazsın biliyorsun değil mi?"
"Biliyorum ama umurumda değil. Yaşadığım cehennemin tek sebebi o. Onu kaldığım yere getirirken öldüreceğimi düşünmeliydi. "
"Bence Fury'nin derdi o değildi, seninle alakalı olmasa böyle yapacağını sanmam,"
Cümlesini yarıda kesmesini sağlayacak bir şekilde baktığımda ellerini iki yanına kaldırıp, "Tamam, sustum!" dedi.
Cebimden kulaklığım ve telefonumu çıkardım. Testament,return to serenity şarkısını açıp kafamı Bucky'nin omzuna yaslarken tekini çıkarıp kendi kulağına taktı.
Rahatladığımı hissederken, derin bir nefes alıp gözlerimi yumdum.
"I'm gonna take you to a place far from here, No one will see us watch the pain as it disappears. No time for anger, no time for despair, Won't you come with me, there's room for us there?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hurts To Love You ~Bucky Barnes [Tamamlandı]
Fanfiction"Neden Steve'e bir şans vermiyorsun?" "Çünkü en yakın arkadaşına aşığım... "