Tartışma

284 61 32
                                    

Kantinde oturup konuşuyorduk. Öğle arasıydı. Yanımda oturan ve omzuna kolunu attığım Felix bana yaklaşıp sessizce sordu. Diğerleri başka bir şey hakkında konuştukları için sessizdi.

"Ben kek alacağım. Sen de bir şey istiyor musun Hyunjin?"

"Hayır, sağ ol." dedim gülümseyerek.

Kafasını salladı ve yerinden kalkıp sıraya ilerledi. Ben de arkasından biraz bakıp kontrol ettikten sonra diğerlerinin konuştuğu konuya odaklandım.

"O zaman bu olayı bilen, öğrenen ya da şahit olan biri." dedi Seungmin.

"Bir dakika bir dakika... Başkalarının ses kayıtları dinletildi daha önce." dedi Minho Hyung.

"Ne demek istiyorsun?" dedi Jeongin.

"Yani nasıl yapıldıysa ses kayıtlarına ya da işte bir şekilde telefonlara falan ulaşılmış. Aynı tahtaya sızıldığı gibi olmuş olabilir. Çünkü ses kayıtları başka nasıl olacak? Ayrıca da ses kayıtları çok yüksek ihtimal WhatsApp üzerinden çünkü ses kayıtları sanki biri ile konuşuluyor gibi. Ya kayıt cihazı ile normal konuşurlarken kayıt alındı ya da telefonlara sızılıp WhatsApp'taki ses kayıtlarına ulaşıldı."

"Aa, doğru." dedi Chan Hyung.

"Of şu son olaylara kafa yorduğum kadar derslere kafa yorsaydım okul birincisiydim ya." dedi Jisung.

Haklıydı. Bir lise öğrencisinin uğraşması gereken işler kesinlikle bunlar değildi. Ama ne yapalım? Bizim şansımız.

Bu arada hala da akıllı tahtada yazan yazının ne olduğu çözülemedi. O kadar saçma sapan olaylar üst üste oldu ki, okul hızına yetişemedi bu psikopatlıkların.

...

Sonraki cuma yine aynı saatte aynı senaryo. Artık can sıkmaya başlamıştı bu durum. Durduk yere insanların -kötü de olsa- sırları açıklanıyordu. Her hafta seçilen üç kurban oluyordu.

Anlamış olduk ki numaralar onun içinmiş ve her hafta üç şanslı kişinin numarası seçiliyormuş.

Okul dikkatli olmamızı söyledi internet üzerinde vesaire ama yapılabilecek bir şey yoktu şimdilik. Bu sesin kaynağı ve bilgilere nereden ulaşıldığı bilinmediği için alınabilecek bir önlem yoktu.

Pazartesi günü okula çocuklarla girdiğimizde merdivenlerin önünde tartışan Mun-Hee ve sevgilisini gördük. Durup onları izleyen diğer kişiler de vardı. E tabii seslerini yükselttikleri için duyuluyorlardı ve dikkat çekiyorlardı ister istemez.

"Hani dün işin vardı?" dedi Mun-Hee.

"Vardı zaten!" diye karşılık verdi sevgilisi.

"O yüzden mi Ma-Ri bana dün sinemaya gittiğinizi söyledi laf arasında?"

"Yalan söylüyor!"

"Hayır, şuan yalan söyleyen sensin! Niye durduk yere sinemaya gittiğinizi söylesin o zaman? Açık açık benle buluşmamak için yalan söylemişsin. Eğer buluşmak istemediğini söyleseydin anlayışla karşılardım. Zorla kolundan tutup götürecek halim yok ya!"

Bu sözler üzerine sevgilisi sadece endişeyle Mun-Hee'nin yüzüne bakıyordu.

"Dürüst olmayı başarabildiğinde ilişkimizi gözden geçiririz." dedi ve arkasını dönüp gitti. Giderken bizi de görünce kısa bir bakış attı ve ilerlemeye devam etti. Merdivenlerin başında kalan kız da etraftakilere baktı ve hızlı adımlarla uzaklaştı oradan.

Biz birbirimize baktık. Hepimiz şaşırmıştık.

Beraber merdivenlere yürürken Minho Hyung konuştu.

"Kız hep yalan söylüyor. Yeni mi fark etti?"

Haklıydı. Çünkü biz de bir kere alışveriş merkezindeyken kız önümüzde arkadaşıyla yürüyordu ve telefonla konuşuyordu. Telefonda da şuan bir akraba ziyaretinde olduklarını söylemişti.

"Ama bence ayrılmazlar." dedi Changbin Hyung.

"Niye ki?" dedim.

"Mun-Hee hep göz yumuyor çünkü. Daha önce kaç kere hem bundan hem de başka şeylerden dolayı kavga ettiler."

"Kendi salaklığı." dedi Felix.

"Salaklık değil, eğer gerçekten seviyorsa ondandır. Gerçekten aşıksa kıyamıyordur." dedim Felix'e bakarak.

Şaşırmış gözlerle baktı bana. Gülümsedim.

Ardından hepimiz sınıflarımıza yöneldik. Dersler de öğrenciler sık sık son olaylarla ilgili sorular soruyor ama öğretmenlerin de elinden bir şey gelemediği için kaçıyorlardı cevaplamaktan. Çünkü verebilecekleri bir cevapları yoktu. Her gün okula belki bu sefer bir ipucu bulunmuştur umuduyla gidiyorduk ama her gün aldığımız sonuç aynıydı. Koca bir sıfır.

Ertesi gün de aynı düşünceler ile okula gelmiştik. Şaka gibiydi. Değişik değişik şeyler yaşanıyordu okulumuzda ama biz hala hiçbir şey olmamış gibi derslere girmeye devam ediyorduk. Evet, bir yandan da kafamız dağılıyordu ama yaşanan hiçbir olayın sırrının çözülememesi karşısında bu biraz savunmasız hissettiriyordu.

İngilizce dersiydi ve çok sıkıcı geçiyordu. Zaten hocaların falan da pek keyfi yoktu. Ben de cam kenarında olan sıramdan dışarıyı izliyordum. Bahçede beden dersi olan birkaç sınıf vardı. Aşağıdaki öğrencilere bakınırken Mun-Hee'nin sevgilisini de gördüm. Sabahki kavgalarıyla alakalı mıydı bilmem ama keyfi yok gibi duruyordu. Sonrasında cama bakmayı bıraktım ve önüme dönüp kitabıma küçük resimler çizmeye başladım vakit geçsin diye.

...

2 ders geçti. Sekiz çocuk da kendi derslerine odaklanmıştı. Mevzu bizim karakterlerimizden uzaklaştı.

Dersin son on dakikasında beden öğretmenleri sınıflarını topladı ve beden dersinde başkan olan öğrencilerini topları yerine götürüp sonra da en son çıkan başkan da salonu kapatsın diye spor salonuna gönderdi. Hepsi gitti ama sadece Mun-Hee'nin sevgilisi gitmedi çünkü o sınıfının başkanı olarak sınıf defterini de götürmeliydi. Bu yüzden en son o gitti spor salonuna. Diğerleri de en son onun geleceğini bildiği için sadece topları bıraktılar ve kilitlemeden çıktılar salondan. Defteri götürdü ve ardından boş spor salonuna gitti kızımız. Ama nereden bilebilirdi bunun hayatına mal olacağını?

Sadece Eğlence İçin | SKZ'Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin