Bir Ya Da Fazla

286 59 47
                                    

Cidden hüngür hüngür oturup ağlamak istiyordum sadece. Mun-Hee sanki suçlu benmişim gibi okulun ortasında laf attı. Hyunjin az bile yaptı. Senenin başından beri bana bulaşmadan duramıyordu zaten, bu gizemli sır açıklama da işine gelmişti.

Kim bu olayı nasıl öğrenmişti? Ne ara ve kimden? Aklım almıyor ya. Nasıl? Eğer bu olayı bilen biriyse ya bizim sınıftandı ya da olayı gizlice öğrenen biri. Müdür yardımcımız ve disiplin kurulundan öğretmenler mi? Ama neden? Mun-Hee bile olabilirdi. Cidden. O olabilir miydi? Ne de olsa annesi disiplin kurulundaydı. Ama o bu kadar numarayla uğraşır mıydı? Amacı sadece beni rezil etmekse niye diğerleriyle uğraşsın ki?

Ne düşüneceğimi de bilemiyorum.

Ben yaşadığım şok üstüne bir de ağlayınca halim kalmamıştı. Bu yüzden Chan Hyung babasını aradı ve okulun önüne iki tane araba göndermesini istedi. Chan Hyung'um ya.

Minho Hyung'a tutunuyordum. Cidden tutmasa yığılman an meselesiydi.

Herkes dağılırken gözler sırları açıklananlardaydı. Biz bir de kavga ettiğimiz için daha fazla dikkat çekmiştik.

Minho Hyung bana bakanlara baktığımı fark edince başımı okşayıp ona bakmamı sağladı.

"Takma onları. Kim neyin ne olduğunu biliyor. Sen endişelenme. Pişman edeceğim o şerefsizi."

Gülümsedim. Böyle her daim birbirimizi kollamamız hoşuma gidiyordu. Güvende hissediyordum.

"Teşekkürler Hyung."

"Anca işine gelince 'Hyung' olalım zaten." dedi takılırcasına.

"Hyung ya."

"Tamam tamam."

Gülümsedik.

Ardından okulun önüne çıktık ve arabaları beklemeye başladık. Kısa süre sonra arabalar okulun önünde belirdi.

Dörde dört ayrıldık ve arabalara bindik. Oturunca zaten halsiz olduğum için hemen mayışmıştım. Minho Hyung'un omzuna başımı yasladım ve öylece yolu izlemeye başladım. Minho Hyung da saçımı okşuyordu bir yandan. Bu da iyice mayışmama sebep oldu.

Bir süre sonra Felixler'e geldik.

Bizim olayımız buydu. Olay olursa birimizin evine gider, kritiğini yapar sonra da kafa dağıtırdık. Terapi yöntemimiz buydu.

Eve girdiğimizde salona geçtik ve Felix bana hemen bir bardak su getirdi. Okuldaki halime göre daha iyiydim. Onlar sayesinde.

"Bir şey diyeyim mi? Bunu yapan her kimse varya burnundan getireceğim. Bu kim köpek de bu olayları söylüyor? O Mun-Hee salağını da döveceğim bir gün." dedi Changbin Hyung.

"Aptalın teki zaten." dedi Hyunjin.

"Bu olayı öğrencilerden bilen kim vardı?" diye sordu Jeongin.

"İşte geçen seneki sınıf arkadaşlarım. Onlardan da arkadaşlarına anlatanlar olmuştur belki." diye cevapladım.

"Eğer bu numara ve sır olayı sadece öğrencilere özelse, bunu bir öğretmenin yapması daha olası değil mi? Hem öğretmenlerin zaten haberi vardır." dedi bu sefer Jeongin. Aklını öpeyim ben bu çocuğun.

"Çok mantıklı. O zaman ya müdür yardımcısı ya da disiplin kurulunda olan öğretmenlerden biri. Tabii sadece ihtimal. Bir de şu var ki; bütün bu tuhaf olayların başında aynı kişi veya kişiler mi var?" dedim.

"Bence öyle. Arka arkaya olması kanıtlar bunu kanımca. Ama tek kişi mi yoksa birden fazla kişi mi, orasını bilmiyorum. Bir de şöyle düşünüyorum; basit eylemler değil olanlar ve bunu tek kişinin organize etmesi zor biraz." dedi Chan Hyung.

"Bence de. Kim uğraşır her öğrencinin dolabına tek tek numara bırakmayla?" dedim.

"Nasıl bulacağız biz bunları yapanı?" dedi Seungmin.

"İlla ki açık verecektir." dedi Chan Hyung.

"Tamam, şimdilik düşünmeyelim bunları. Oyun falan oynayalım hadi." dedi Minho Hyung.

Hepimiz haline güldük ve onayladık.

"Durun Tabu vardı bizde. Annem geçen sene yılbaşında oynarız diye almıştı. Onu getireyim." dedi Felix heyecanla.

"Olur!" diye heyecanla karşılık verdi Jeongin.

Felix koşar adımlarla salondan çıktı ve biz de beklemeye başladık. Aradan sadece yirmi saniye kadar geçmişti ki Felix içeriden seslendi;

"Uzun boylu biri buraya bakabilir mi?"

Herkes birbirine baktı. Büyük ihtimal oyun bir dolabın üstündeydi ve Felix'in de boyu bunu karşılamamıştı. Beş saniyelik sessizlikten sonra Felix bir daha seslendi.

"Changbin Hyung dışında biri olabilir yani."

Hepimiz gülmeye başladık.

"Bu çocuk kaşınıyor ya." dedi Changbin Hyung.

"Tamam, geldim ben." diye geri seslendi Hyunjin yerinden kalkıp salondan çıkarken.

Biz de yavaştan takımlara karar vermeye başlamıştık ki Felix ve Hyunjin de geldi ve takımlara ayrıldık. Bir süre sonra, oyun başlamıştı.

Cidden çok eğlenceliydi. Kimse doğru düzgün, gülmeden anlatamıyordu. Seungmin hep yasaklı kelimelerden söylüyordu ve Jeongin hep karşı takımın cevap vermesi gerekirken dayanamayıp cevabı söylüyordu. Bol bol gülerek oyunumuzu oynadık ve sonra acıkınca mutfağa yumulduk direkt. Evet, halimizi en iyi açıklayan kelime buydu.

Sanırım şanslıydık çünkü Felix'in annesi gastronomi mezunuydu. Tahmin edebileceğiniz gibi abur cubur yerine yiyebileceğimiz bir sürü yemek ve tatlı dolapta vardı. Demek ki teyzeciğim yine yeni tarifler denemişti.

İşte bu sefer de kafamızı böyle dağıttık. Şuan da tek istediğim cuma günü o hoparlörden arkadaşlarımın numaralarından birini duymadan neler döndüğünün çözülmesi. Yoksa aksi takdirde hepimiz kafayı sıyıracaktık.

-

Ülkece kafayı sıyırıcaz zaten

Sadece Eğlence İçin | SKZ'Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin